Enternasyonal Komünist Partisi Bölünmez ve Değişmez Parti Tezleri Bütünü
 
Enternasyonal Komünist Partisi


Marksist Devrimci Teorinin Organik Tarihsel Temsiline Katkılar



Milan toplantısı, 7 Eylül 1952 - Marksizmin tarihsel değişmezliği
- Aktivizm: sahte bir kaynak
Forlì toplantısı, 28 Aralık 1952 - Teori ve eylem
- Anlık devrimci program
Genova toplantısı, 26 Nisan 1953 - Çoklu devrimler
- Batı’da anti-kapitalist devrim

 



Marksizmin tarihsel değişmezliği

1. "Marksizm" ifadesini, Karl Marx kişisi tarafından keşfedilen veya tanıtılan bir doktrin anlamında değil, modern sanayi proletaryası ile ortaya çıkan ve toplumsal devrim süreci boyunca ona "eşlik eden" doktrine atıfta bulunarak kullanıyoruz - ve "Marksizm" terimi bir dizi devrim karşıtı hareket tarafından spekülasyona uğramış ve büyük ölçüde sömürülmüş olsa da, biz yine de onu kullanmayı sürdürüyoruz.

2. Marksizm, kelimenin tek geçerli anlamıyla, bugün üç ana düşman grubu ile karşı karşıyadır. Birinci grup: Ticari kapitalist ekonomi türünün nihai ekonomi olduğunu, sosyalist üretim tarzının tarihsel olarak üstesinden gelişinin yanlış bir perspektif olduğunu iddia eden ve çok tutarlı bir şekilde tüm ekonomik determinizm ve sınıf mücadelesi doktrinini tamamen reddeden burjuvalar. İkinci grup: Marksist tarihsel ve ekonomik doktrinleri kabul ettiklerini iddia etmelerine rağmen (gelişmiş kapitalist ülkelerde dahi) devrimci olmayan ancak geleneksel reformist siyaset (demokrasi) ve iktisatla (halkçı ilericilik) aynı veya daha kötü talepler ortaya koyan Stalinist komünistler. Üçüncü grup: devrimci doktrin ve yöntemin takipçileri olduğunu iddia eden, ancak proleter çoğunluk tarafından mevcut terk edilişini teorinin başlangıçtaki kusurlarına ve eksikliklerine bağlayan ve bu nedenle düzeltilmesi ve güncellenmesi gerektiğini savunanlar.
     İnkarcılar – sahtekarlar – yenilikçiler. Üçüyle de savaşıyoruz, ancak bugün yenilikçilerin en kötüsü olduğunu düşünüyoruz.

3. Marksist solun, radikal Marksizmin veya daha doğrusu Marksizmin tarihi, kabaca 1848 Manifestosu’na karşılık gelen organik monolitik oluşumdan başlayarak doktrininin ve yönteminin çeşitli yönlerine saldıran revizyonist "dalgaların" her birine karşı bir dizi savaştan oluşur. Başka bir yerde bu mücadelelerin tarihini üç tarihsel Enternasyonal içinde ele aldık: ütopyacılara, işçicilere, özgürlükçülere, reformist ve aşamalı sosyal demokratlara, sol ve sağ sendikalistlere, sosyal yurtseverlere ve bugün de ulusal-komünistlere ve halkçı-komünistlere karşı savaştık. Dört kuşağa yayılan tüm evrelerinde bu mücadele birkaç büyük ismin değil, iyi tanımlanmış, kompakt bir okulun ve tarihsel anlamda iyi tanımlanmış bir partinin mirasıdır.

4. Bu uzun ve zorlu mücadeleden "değişmezlik" dersi çıkarmak yerine, Marksizmin değişen koşullardan dersler çıkararak uyarlanması gereken "sürekli tarihsel detaylandırma" içinde bir teori olduğu şeklindeki bayağı fikri kabul edersek, mücadelenin gelecekteki toparlanması ile bağlantı kaybolur. Değişmez bir şekilde, bu kadar çok kanıtı bulunan tüm ihanetleri ve her devrimci yenilgiyi mazur göstermek için kullanılan gerekçe budur.

5. Şu veya bu anda ortaya çıkan (veya daha da kötüsü herhangi bir kişinin, düşünürün, toplumsal önderin veya bunların herhangi bir kombinasyonunun zihninde ortaya çıkan ve eserinde sistemleşen) teorik bir "sistem"in gelecekteki tarihin tüm seyrini, yasalarını ve ilkelerini geri dönülmez bir şekilde kapsayabileceğini materyalist şekilde reddetmek, ilke sistemlerinin aşırı uzun dönemler boyunca istikrarlı olabileceği fikrinin reddi olarak anlaşılmamalıdır. Daha ziyade istikrarları, saldırıya ve aynı zamanda “iyileştirilmelere” karşı direnişleri, ait oldukları tarihsel görev ve çıkarlarını yansıttıkları “sosyal sınıf”ın cephaneliğinde büyük bir silah oluşturdukları anlamına gelir. Bu tür sistemlerin, doktrin ve pratiklerin birbirini izlemesi, seçkin insanın ortaya çıkışına değil, daha çok “üretim tarzlarının” art arda gelmesine, yani yaşayan insan bütünlüğünün maddi örgütlenme türlerine bağlıdır.

6. Tüm büyük tarihsel dönemlerin doktrin gövdelerinin biçimsel içeriğinin yanlışlığını açıkça kabul etmiş olsa da, diyalektik materyalizm onların zamanları için gerekli olduklarını inkar etmez; Bilgeler ve yasa koyucular tarafından daha iyi düşünülerek hatanın önlenebileceğini veya hatalarının daha önce tespit edilebileceğini ve düzeltmelerin yapılabileceğini ise tahayyül dahi etmez. Her sistemin nedeni ve açıklaması onun yaşam döngüsü içinde yer alır; en önemlileri, uzun bir mücadele dönemi boyunca organik olarak en fazla değişmeden kalanlardır.

7. Marksizme göre, üretici kaynakların örgütlenmesi alanında (her şeyden önce) tarihsel ilerleme sürekli ve kademeli değildir, daha ziyade tüm sosyal-ekonomik aygıtta derin bir bozulmaya neden olan, onu temellerinden sarsan bir dizi ardışık, geniş aralıklı ileri adımlardan oluşur. Bunlar çok uzun bir süre aynı kaldıktan sonra her şeyin çok hızlı değiştiği gerçek felaketler, hızlı krizlerdir; tıpkı fiziksel dünyada, kozmostaki yıldızlarda, jeolojide ve canlı organizmaların yaşam filogenezinde olduğu gibi.

8. Sınıf ideolojisi, üretim tarzlarının bir üstyapısı olduğu için, bilgi parçacıklarının günlük akışıyla da şekillenmez; daha ziyade şiddetli bir çatışmanın yarattığı uçurumun içinde görünür ve dışavurumu olduğu sınıfa – büyük ölçüde monolitik ve kararlı bir biçimde – bir sonraki kritik aşamaya ulaşılana, bir sonraki tarihsel devrime kadar uzun bir mücadele ve sarsıntı dizisi aracılığıyla rehberlik eder.

9. Aslında, burjuva devrimine kadar bütün geçmiş toplumsal devrimler bir yana, bu noktadan itibaren, ideolojik sistemler – saf ve uygulamalı bilgi aleminde yapılan yeni fetihlerin akışını yavaş yavaş emdiği ölçüde – tarihin daha fazla sosyal felaket olmaksızın yavaşça yükselen bir yolda ilerleyeceğini ilan eden kapitalizmin doktrinleriydi. Marksizm, böyle bir gelecek vizyonunun yanlışlığını göstermiştir.

10. Marksizmin kendisi, her gün onun "parçalarını" ekleyerek ve değiştirerek (daha çok yamalayarak) biçimlendirilebilen ve yeniden şekillendirilebilen bir doktrin değildir, çünkü toplumsal ilişkileri altüst etmesi gereken, ezilen ve sömürülen bir sınıfın silahı olarak hala işleyen doktrinler arasında sayılmaktadır (sonuncusu bile olsa) ve bu süreçte düşman sınıfların geleneksel biçimleri ve ideolojilerinin muhafazakar etkilerine bin bir şekilde maruz kalmaktadır.

11. Geleceğin sınıfsız ve dolayısıyla devrimsiz toplumuna bir göz atmak artık mümkün – ya da daha doğrusu proletaryanın büyük tarihsel sahneye ilk çıktığı zamandan itibaren mümkün olsa da, şu belirtilmelidir ki, devrimci sınıf, o zamana kadar geçen uzun dönemde, görevini ancak, kararlı kalan ve korkunç mücadele süresince monolitik bir programda sabitlenmiş bir doktrin ve metodoloji kullanarak ileri doğru bastırdığı sürece tamamlamış olacaktır. Buna karşın takipçi sayısı ve belirli aşamaların ve belirli sosyal kavgaların başarısı, her zaman son derece değişken kalacaktır.

12. Bu nedenle, devrimci işçi sınıfının ideolojik kazanımı artık önceki sınıflar için olduğu gibi vahiy, mit ve idealizm değil, pozitif "bilim" olsa da, yine de ilke ve eylem kurallarının istikrarlı bir formülasyonuna ihtiyaç duymaktadır ki bu geçmişin dogmaları, ilmihalleri, tabloları, anayasaları ve Vedalar, Talmud, İncil, Kuran ve Haklar Bildirileri gibi ’rehberlik kitapları’ ile aynı işlev ve etkiye sahiptir. Bu kitaplarda yer alan derin biçim ve töz hataları, diyalektik ardışık olarak önce devrimci, sonra karşı-devrimci olan muazzam örgütsel ve toplumsal güçlerine çoğunlukla zarar vermemiş, hatta pek çok durumda katkıda bulunmuştur.

13. Marksizmin, doktrini zamansız bir ruhun veya soyut bir aklın kanıtı olarak değil, bir iş "aracı" ve bir savaş "silahı" olarak görerek, her türlü "mutlak gerçek" arayışını dışladığı gibi, en çetin ve zorlu savaşın ortasında, aletlerinizi veya silahlarınızı "tamire" gönderemeyeceğimizi, bunun yerine hem barışta hem de savaşta kazanmak için, düşmana saldıracak doğru ekipman ve silahlara baştan ihtiyacımız olduğunu varsayar.

14. Yeni bir doktrin herhangi bir tarihsel anda ortaya çıkamaz. Tarihte, doktrinlerin göz kamaştırıcı bir ışık huzmesi gibi ortaya çıkabildiği çok karakteristik – ve ayrıca çok ender – dönemler vardır; ve kritik an tanınmazsa ve korkunç ışıkla yüzleşilmezse, bunun yerine ancak akademik bilgiçler ve az inançlı savaşçılar için yolu aydınlatan küçük mumlara başvurmanın bir yararı yoktur.

15. Büyük kapitalist endüstriyel gelişmenin ilk kez başladığı ülkelerde ortaya çıkan modern proleter sınıf için karanlık, on dokuzuncu yüzyılın ortalarından kısa bir süre önce delindi. O andan itibaren, inandığımız, inanmak zorunda olduğumuz ve inanmak istediğimiz bütünsel doktrin, kendisini doğrulamak için gerekli olan yüzyıllar boyunca uzanacak sayısız mücadeleden gelen tüm verileri içererek uzun rotayı şekillendirecek ve açıklayacaktı. Ya bu pozisyon geçerliliğini korur, ya da doktrin yanlış olduğunu göstererek tarihte kendi karakteri, programı ve devrimci işlevi ile yeni bir sınıfın ortaya çıkışı boşuna olacaktır. Bu nedenle, yaklaşık bir asırdır elimizde olan Marksist “külliyat”ın parçalarını, tezlerini ve temel maddelerini değiştirmeye kalkışan her kimse, onu tamamen terk edip reddedenden çok daha fazla güçsüzleştirir.

16. Yeni iddianın tam da yeniliğinin ona net ve keskin bir şekilde tanımlanmış bir biçim verdiği “patlayıcı” dönemi, kötüleşen durum nedeniyle, bir denge ile karakterize edilebilen (aslında edilmesi gereken) bir dönem izledi. Bir güçlendirme ve gelişme değil, daha çok sözde sınıf “bilinci”nin evrimi ve yozlaşmasını içeriyordu. Sınıf mücadelesinin vurgulandığı anlar – Marksizmin tüm tarihinin kanıtladığı gibi – teorinin kökenlerine ve ilk bütünsel ifadesine dair görkemli doğrulamalar yapmak için geri döndüğü anlardır: Paris Komünü, Bolşevik Devrimi ve Batı’da ilk dünya savaşı sonrası dönem gibi.

17. Başroldeki sınıfların görevlerini yansıtan doktrinlerin tarihsel değişmezliği ilkesi ve aynı zamanda kurucu ilkelere atıfta bulunan tüm etkenler, entelektüel modanın her neslinin ve her mevsiminin öncekinden daha güçlü olduğu şeklindeki dedikodu varsayımının karşısındadır. "Marksist" sıfatını taşıyanların çok azının gerçekten azade olduğu sivil ilerlemenin amansız ilerleyişini tasvir eden tüm aptal film gösterisini ve diğer bu tür burjuva önyargılarını reddeder. Bu her büyük tarihsel dönem için geçerli olan bir ilkedir.

18. Başta Cenabı Hak ile dinleyici kitlesi olan yarı tanrılar veya bilgeler hakkındakiler olmak üzere tüm mitler bunun bir ifadesidir. Bu tür hayallere gülmek aptalcadır ve yalnızca Marksizm bunların altında yatan gerçek ve maddi altyapıları keşfetmiştir. Rama; Musa; İsa; Muhammed; Çeşitli halklar için yüzyıllarca tarihi başlatan tüm Peygamberler ve Kahramanlar, hepsi bu gerçek olgunun çeşitli ifadeleridir ve “üretim tarzı”nda büyük sıçramalara karşılık gelir. Pagan mitinde Bilgelik, yani Minerva, Jüpiter’in beyninden, cilt cilt eserin katiplerine dikte edilerek değil, kontrol edilemeyen bir migreni hafifletmesi için çağrılan işçi-tanrı Vulcan’ın çekiçleriyle ortaya çıkar. Tarihsel yelpazenin diğer ucunda, yeni Tanrıça Akıl’ın aydınlatıcı doktrini ile karşı karşıya kalan dev Gracchus Babeuf figürü ortaya çıkar ve teorik sunumunda kaba ve hazır halde, fiziksel maddi gücün bizi akıl ve bilgiden çok daha fazla zorladığını söyler.

19. Revizyonist yozlaşmalar karşısında restore edicilerin örnekleri boldur, misal Francis, Hıristiyanlık ortaçağ beyefendilerinin saraylarında rahatladığında ve uysallaştığında İsa‘yı, Gracchi kardeşler ise Lucius Junius Brutus‘ü savunmuşlardır; ve pek çok kez olduğu gibi, yükselen ve gelişmekte olan bir sınıfın bayraktarları, önceki sınıfların kahramanca evresinden devrimci hainlere saygı duymak zorundadır: bunun örnekleri olarak Fransa’daki mücadeleler, 1831, 1848, 1849 ve Avrupa’daki sayısız diğer aşama verilebilir.

20. Son zamanların tüm büyük olaylarının, Marksizmin teorisi ve tahminlerinin pek çok net ve kesin doğrulaması olduğunu kabul ediyoruz. Bu, her şeyden önce, sınıf arazisinde (bir kez daha) büyük sapmalara neden olan ve Stalinist pozisyonları tamamen oportünist olarak görenleri bile utandıran tartışmalı noktalara ilişkindir: bu noktalar, ekonomide ve siyasette totaliter ve merkezileşmiş kapitalist biçimlerin ortaya çıkması, yönetilen ekonomi, Devlet kapitalizmi, açık burjuva diktatörlükler; ve kendi payına, Rusya ve Asya’nın sosyal ve politik gelişme sürecidir. Böylece, sadece doktrinimizin doğrulandığını değil, aynı zamanda bu doktrinin kritik bir zamanda monolitik biçimde doğduğunu da görebiliriz.

21. Bu volkanik dönemin tarihsel olaylarını Marksist teoriye karşı düşürmeyi başaran kişi, ekonomik ilişkilerden tarihsel ilerlemenin temel özelliklerini çıkarmaya yönelik tüm girişimlerle birlikte teorinin kendisinin de yanlış olduğunu kanıtlamış olacaktır. Ve sadece bu da değil, her aşamada yeni olayların yeni çıkarımlar, yeni açıklamalar ve yeni teoriler gerektirdiğini ve sonuç olarak yeni, farklı eylem araçlarının uygulanabilirliğini kanıtlamış olacaktır.

22. Mevcut bir zorluktan çıkmanın yanıltıcı bir yolu, temel teorinin değişikliklere tabi kalmasına izin vermektir ve bugün aslında söz konusu teorinin yeni bir bölümünü yazmanın tam zamanı olduğunu düşünmektir; böyle bir düşünce eyleminin olumsuz durumu tersine çevirilebileceği düşünülmektedir. Ve bu tür bir görev, gülünç güçlere sahip küçük gruplar tarafından üstlenildiğinde, ya da daha da kötüsü, Lilliputvari şekilde burjuva parlamentarizmini ve onun ünlü bireysel fikir çatışmasını taklit eden “özgür” tartışmalardan “yeni düşünce” ortaya çıkarmaya çalışmak gerçekten bir dalalettir. Ki bu en sonuncu veya en güncel kaynak değil, sadece kadim bir ahmaklıktır.

23. Şu anda, devrimci potansiyel eğrisinin en alt noktasındayız ve bu nedenle, yeni bir tarihsel teorinin ortaya çıkmasına zemin hazırlayan dönemden yüzyıllarca uzağız. Mevcut durumda, büyük bir toplumsal ayaklanmanın yakın bir beklentisi olmaksızın, mantıksal sonuç sadece küresel proleter sınıfın siyasi olarak parçalanması değildir; ayrıca büyük devrimci gidişatın yol gösterici tarihsel çizgisini nasıl sürdüreceğini bilen, iki toplumsal devrim arasında büyük bir yay gibi gerilmiş küçük grupların varlığı da, orijinal fikirler yayma arzusu duymamaları ve Marksizmin geleneksel formülasyonlarına sıkı sıkıya bağlı kalmaları koşuluyla mantıksaldır.

24. Tüm eski yerleşik konumların eleştirisi, şüphesi ve sorgulanması, devasa şok dalgaları halinde doğa bilimlerini, sosyal düzeni, siyasi ve askeri güçleri alt eden ve sonra çok daha az ikonoklastik sıçramalarla, insan toplumu ve tarihsel ilerleme bilimlerini ortaya çıkarmaya koyulan büyük, modern burjuva devriminin belirleyici bir özelliğiydi. Bütün bunlar aslında feodal ve toprak ağası Orta Çağ ile endüstriyel ve kapitalist moderniteyi kucaklayan derin bir kargaşa çağının sonucuydu. Eleştiri, bu muazzam ve karmaşık mücadelenin itici gücü değil sonucuydu.

25. Şüphe ve bireysel bilincin incelenmesi, Hıristiyan Kilisesi’nin yoğun geleneğinin ve otoritesinin burjuva reformasyonunun ifadeleridir. En ikiyüzlü Püritenliğe dönüştüklerinde ve din ahlakına veya bireysel haklara burjuva uyum bayrağı altında, yeni sınıf egemenliğini ve kitlelerin yeni boyun eğme biçimini başlatmış ve korumuşlardır. Proleter devrim tam tersi yolu izler: bireysel bilinç hiçbir şeydir ve kolektif eylemin uyumlu yönü her şeydir.

26. Ünlü Feuerbach Üzerine Tezler’inde Marx, filozofların dünyayı yeterince yorumladığını ve onu değiştirme zamanının geldiğini söylediğinde, değişim istemenin, değişimin kendisini koşullandırdığını söylemek istemedi; kolektif güçlerin çatışması sonucu önce değişimin gerçekleştiğini ve ancak o zaman bireysel özneler tarafından bunun eleştirel bilincinin geliştiğini ifade etti. Aslında, ikincisi, her biri ayrı ayrı geliştirilen kararlar temelinde değil, bilimden ve bilinçten önce gelen etkiler temelinde hareket eder.
     Ve eleştiri silahından silahla eleştiriye geçerken, kişi aslında düşünce öznesinden militan kitleye her şeyi öyle aktarır ki, sadece tüfek ve toplar değil, her şeyden önce, dedikoducu ve her şeyi bilen, münazarayı sona erdiren, hepimizin bağlı olduğu partinin ortak, bir örnek, yekpare ve kararlı doktrini silah işlevi görür.

 

 

 

 

 


Aktivizm: sahte bir kaynak

1. Halihazırda aktivizmin, hareketin yozlaşmasının en kötü dönemlerini haklı çıkarmak için kullanıldığını düşünürsek; yaygın ancak özgün olmayan bir itiraz olarak, ilkelerin açıklığını ve sürekliliğini değersizleştirerek bizi ’politik olmaya’ teşvik ettiğini ve bize izlenecek yolu göstererek hareketin faaliyetine kendimizi kaptırmamızı sağladığını görürüz. Durup metinlerin kapsamlı bir değerlendirmesine ve önceki deneyimlerin tartılmasına dayalı olarak karar vermeyin, durmaksızın eylem hayatına doğru ilerleyin!

2. Bu pratikçilik, ister doktrinsel vicdanlar pahasına liderlerin ve öncü grupların kararlılığını ve canlılığını öne çıkarsın, ister ‘bir ’sınıf’ kararına veya ekonomik çıkarlarının dayattığı yolu seçen en çok işçinin gittiği yolu takip ediyoruz.’ havalarında çoğunlukla istişareye atıfta bulunsun; Marksizmin çarpıtılmasıdır. Bunlar eski numaralardır ve egemen sınıfa satılmış hiçbir hain; birincisi, işçilerin çıkarlarının en iyi ve en aktif ’pratik’ savunucusu olduğunu ve ikinci olarak, ne yaptıysa yandaşlarının ya da seçmen kitlesinin ortaya koyduğu irade uğruna yaptığını iddia etmeden ayrılmamıştır.

3. Bernstein’ın evrimci, reformist ve yasal sapması türünden revizyonist sapma, aslında aşırı determinist olmaktan çok derinden aktivistti. Bu, aşırı hırslı devrimci hedefi, durumun işçilerin elde etmesine izin verdiği küçük şeyle değiştirmek değildi, kişinin gözlerini tarihsel dönüm noktasının baş döndürücü imgesine şu sözlerle kapatmaktı: sonuçları şimdi almak her şeydir; kendimize daha düşük hedefler koyalım, evrensel olmaktan çok yerel ve geçici olan acil hedeflere yönelelim, sonra irade gücümüzle sonuç almak mümkün olabilir. Sorel gibi şiddet yanlısı sendikalistler de hemen hemen aynı şeyi söylerler ve sonunda aynısını yaparlar: İkisi de tarihsel görevler üzerine sırtını dönseler de ilki daha çok parlamentodan yasal önlemleri almak ister, ikincisi işyerinde ve ticarette zafer kazanmaya çalışır.

4. Bütün bunlar, cepheleri ve aslında bütün doktrinleri değiştirme hakkını iddia eden diğer yüzlerce eklektizm türü, bir tahrifatla başladı: amaçların ve gidişatın sürekli bir şekilde ayarlanması Marx ve Engels’in yazılarında bulunabilir. Tüm çalışmalarımızda, bolca derinlemesine inceleme ve alıntılarla çizginin sürekliliğini ortaya koyduk, aynı kelimeleri kullanan ve aynı sonuçları çıkartan en eski metinlerden pasajlara ve temel kuramlara atıfta bulunarak bunu örneklendirdik.

5. Dolayısıyla, Marx’ın genç ve yaşlı iki ardışık “ruhu” olduğu efsanesi çok sığdır. Buna göre ilki sözde idealist, iradeci ve Hegelci ve burjuva devrimlerinin son sarsıntılarının etkisi altında, aşırılıkçı ve isyancı; İkincisi, sözde çağdaş ekonomik olguların pozitif, evrimci ve yasalcı bir soğuk alimdir. Aksine, bunu savunanlar banal kabüllerinde ister aşırılıkçı ister ılımlı olsunlar, diyalektik materyalizmin devrimci gerilimi ile baş edemeyerek, uzun süredir tekrar eden ve sık sık ele aldığımız idealist, bireyci ve “bilinç yanlısı” bir burjuva sapması teşkil eder. Bunlar sadece alakasız ayrıntılar hakkında boş dedikodulardan; atıllıktan ve gerçekten de tarihsel ölçekte topyekûn bir devrimci zayıflıktır.

6. Mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesinin bir dipnotta anlatıldığı Kapital’in ilk cildinin sonunda, "Manifesto" daki ilgili pasajın tekrarlandığını hatırlamak yeterlidir. İkinci ve üçüncü ciltlerin ekonomik teorileri, ilkinde ortaya konan değer ve artı değer teorisinin ana gövdesinin dışında kalan ve aynı terimleri, formülleri ve hatta sembolleri kullanan gelişmelerdir. Ve Antonio Graziadei’lerin bu birliği baltalamaya yönelik tüm girişimleri boşuna olacaktır. Kapitalizmin analitik tanımlayıcı kısmının programatik kısımdan ayrılması da bir kurgudur. Yozlaşanlar, Marksizmin ütopyacılık eleştirisinin veya demokrasi eleştirisinin gücünü hiçbir zaman kavrayamadıklarını kanıtladılar. Mesele, bir amaç hayal etmek ve onu hayal ederek bir şeyler yaptığını hissetmek ya da rüyanın gülpembe tonunun insanlara onu gerçeğe dönüştürmek için ilham vermesi değil, fiziksel olarak hedefin keşfedilmesi ve insan körlüğünün ve cehaletinin, hedefe ulaşılmasını engellemeyeceğini bilerek hedefe doğru yönelinmesidir.

7. Kesin olan şey, Marx’ın (zaten en iyi ütopik sosyalistler tarafından algılanan) bu uzak hedef ile halihazırda mücadele halinde olan bir sosyal sınıfın, modern proletaryanın fiili fiziksel hareketi arasındaki bağlantıyı kurmuş olmasıdır. Ancak sınıf devriminin dinamiğini bir bütün olarak kavramak yeterli değildir. Marx’ın tamamlayamadığı ömürlük çalışmasının genel yapısını bilirseniz, bu konuda ne düşündüğü ve yazdığı çok açık olsa da, sınıfın kişisel olmayan doğası ve etkinliği hakkında son sözünü söylemedğini görürsünüz.

     Böyle bir çalışmayla, ilk etapta kurulmasına izin veren yöntemle tutarlı olan tek yol izlenerek ekonomik ve sosyal yapının tamamına son rötuşlar yapılır.

8. Marksist determinizm için, istisnai değere sahip insanların niteliği ve faaliyetinin, düşünce ve pratik mücadele alanında tarihsel olayların motor nedeni olduğu fikrini (motor neden, faal etkenle karıştırılmamalıdır) reddetmek ve yerine istatistiksel birey grupları olarak anlaşılan sınıfı koymak yeterli değildir; bu sadece ideal bilinç ve kolektivite faktörlerini bireyden çokluğa kaydırmak olacaktır. Bu aristokratik felsefeyi demo-popülist bir felsefe ile değiştirmekten ibarettir ki bize ikincisi ilkinden uzaktır. Mesele, sebebin yerini tersine çevirmek, onu fikir alanından olayların fiziksel maddi dünyasına çıkarmaktır.

9. Marksist tez şunu ifade eder: Her şeyden önce, tarihsel yol bilincinin tek bir insan beyninde önceden ortaya çıkması mümkün değildir. Bunun iki nedeni vardır: birincisi, bilinç varoluştan önce gelmekten ziyade onu takip eder, yani bilinç öznesinin kendisini çevreleyen maddi koşullar izler; ikinci olarak, toplumsal bilincin tüm biçimleri – genel olarak yerleşmelerini mümkün kılan belirli bir gecikmeyle birlikte – birey kitlelerinin kendilerini içinde bulduğu ekonomik ilişkilere benzer ve paralel koşullardan ortaya çıkar ve böylece bir sosyal sınıf oluşturur. Tarihsel olarak bu toplumsal sınıf, "birlikte düşünmeden" çok önce "birlikte hareket etmeye" yönelir. Sınıf koşulları ile sınıf eylemi ve onun gelecekteki varış noktası arasındaki bu ilişkinin teorisi, belirli bir yazar veya liderden istenmediği anlamda kişilerden istenmez; ne de belirli bir zamanda veya yerde var olan bireylerin geçici bir toplamı anlamında “sınıfın tamamından” talep edilir ve çok daha azı, sınıfla aşırı burjuva bir “istişare” yapılmasından çıkarılabilir.

10. Bizim için proletarya diktatörlüğü, proletaryaya ithal edilmiş bir istişari demokrasi değil, belirli bir anda proletaryanın bir kısmının (çoğunluğun bile değil) izlediği örgütlü tarihsel güçtür ve yeni, komünist üretimin yolunu açan, eski burjuva üretim tarzını yıkan maddi baskıyı ifade eder.
     Marx tarafından her zaman gereken vurgu yapılan bir diğer önemli faktör, istatistiksel anlamda neredeyse her zaman çoğunluğu oluşturan burjuvaziye hizmet eden ve ona maddi ve zihinsel olarak bağlı olan devasa proleter kitlelerinin eylemini dengeleyen, devrimci kampa geçen egemen sınıftan firarilerdir.

11. Rus devrimine dair hiçbir şey, olumsuz sonucunun akımımız tarafından içsel sınıf demokrasisinin ihlal edilmesine veya anayasal veya örgütsel formüllere atfedilmesine yol açmamış, güçlerin tarihsel ilişkileri temelindeki Marksist ve Leninist diktatörlük teorisi hakkında tereddüte düşmemize neden olmamıştır.
     Sınıf diktatörlüğünün tamamen terk edilmesi, Stalinizmin devrimci yöntemi tamamen tersine çevirmesiyle ortaya çıkar. Eski-komünistler, ne zaman demokratik bir alana girseler, kendilerini halk ve ulusal demokrasi alanına yerleştirirler. Hem Rusya’da, hem dışarıda, tüm politikaları, ulusal amaçlar için sınıf hedeflerinden vazgeçmekten ibarettir; bu politikanın olağan basit tanımını Devletin yurtdışındaki casusluk ağı olarak kabul etsek bile. Demokratik yolu seçmeye çalışanlar kapitalizme giden yola çıkar; bu, Rusya’da bastırılmış proleter görüş hakkında haykıran kişiliksiz anti-Stalinistleri de kapsar.

12. Tarihsel olayların kişisel olmayan yönünü göstermek için sayısız Marx alıntısı kullanılabilir, ki bu olmadan Marx’ın maddilik teorisi kabul edilemez olur.
     Büyük eseri Kapital’in yalnızca ilk cildinin Marx tarafından tamamlandığını biliyoruz. Engels mektuplarında ve önsözlerinde ikinci ve üçüncü ciltleri sıraya koymanın ne kadar zor olduğunu anımsıyordu (dördüncüsü, rakip ekonomik doktrinlerin tarihi daha kolaydı).
     Engels, çeşitli biçimleriyle kapitalizmin genel sürecinin bir incelemesini temsil eden iki kitabın bölümleri ve bölümlerinin doğru sıralaması konusunda bile emin değildi; fakat amaç Marx’ın dönemindeki kapitalizmi "tarif etmek" değil, ne olursa olsun, sürecin genel eğiliminin bir denge ve "rejim durumu" (kuraklık ve sel olmadan varolan kadim ve sürekli bir nehir gibi) olmadığını, sürekli derinleşen bir dizi krize ve soruşturma altındaki "genel biçim" in devrimci çöküşüne doğru gittiğini göstermekti.

13. Kapital’in ilk taslağı olan Politik Ekonominin Eleştirisi’nin 1859’daki önsözünde, Marx, modern toplumun üç sınıfını, toprak sahiplerini, kapitalistleri ve proleterleri ele aldıktan sonra: bize üç konuyu daha kapsamayı amaçladığını söyler: “Devlet, uluslararası ticaret ve dünya pazarı ”. “Devlet”in 1871 Paris Komünü metninde ve Engels’in klasik bölümlerinde ve aslında Paris Komünü metninde ve Engels’in klasik bölümlerinde ve aslında Devlet ve Devrim’de ele alındığını görüyoruz. "Uluslararası ticaret", Lenin’in Emperyalizm’i kapsamındadır. Burada, belirli bir bireyin ’Bütün Eserleri’ değil, tarihsel bir okul söz konusudur. Bugün kimsenin nasıl yorumlayacağını bilmediği ve ölmekte olan Stalin’in zayıf çifte pazar teorisiyle kısaca değindiği "dünya pazarı" teması, güncel olaylar kitabında alevli harflerle yazılmıştır. Ve keşke muhtelif ’araştırmacılar,’ halklar, ülkeler ve burjuva çağının iflas etmiş ideolojileri Barış, Özgürlük, Bağımsızlık, Kişinin Kutsallığı ve seçim kararlarının anayasallığı açısından düşünmeye bu kadar yatkın olmasaydı, bu yüzyılın ikinci yarısında dünya kapitalist felaketini ateşe verecek kıvılcımı bulacaklardı.

14. Sosyal ürünün üç ana sınıfa ve bu sınıfların ekonomik gelirlerini (daha doğrusu hasılatlarını) oluşturan rant, kar ve ücret formlarına nasıl bölündüğünü; İlkini Devlete devretmenin kapitalist düzeni değiştirmeyeceğini ve tüm artı değerin Devlete devredilmesinin bile (hala canlı emeğin aynı şekilde israf edileceği ölçüde, yani sistemin kurumsal ve ticari formları altında olduğu gibi zaman ve çabanın aşırı sarf edildiği ölçüde) üretim biçiminin sınırlarını aşmayacağını gösterdikten sonra, Marx katı bir şekilde ekonomik kısmı şu şekilde sonuçlandırır: "Kapitalist üretim tarzını niteleyen şey, üretimin doğrudan amacı ve belirleyici nedeni olarak artı değer üretimidir. Sermaye esasen sermaye üretir ve bunu yalnızca artı değer ürettiği ölçüde yapar” (Komünizm, yalnızca sermaye olmayan artı değer üretecektir).
     Ama gerekçe kapitalistin ya da hatta kapitalist sınıfın varlığında bulunamaz, çünkü bunlar sadece sonuç değil, aynı zamanda gereksiz sonuçlardır. "Oysa, kapitalist üretim temelinde, doğrudan üreticiler kitlesi, katı bir şekilde düzenleyen otorite ve tam bir hiyerarşi (yani bürokratik!) olarak örgütlenmiş emek sürecinin toplumsal bir mekanizması biçimindeki üretimlerinin toplumsal karakteriyle karşı karşıyadır. Bu otorite taşıyıcılarına, daha önceki üretim tarzlarında olduğu gibi politik veya teokratik liderler olarak değil, ancak emeğe karşı emek koşullarının kişileştirilmesi olarak ulaşıyor. Bu otoritenin taşıyıcıları olan kapitalistlerin kendileri arasında üretimin toplumsal karşılıklı ilişkilerini yalnızca bireysel özgür iradeyle ilişkili olarak ezici bir doğal yasa olarak öne sürdükleri en eksiksiz anarşi hüküm sürüyor.
     Bu nedenle, orijinal metnin çetin değişmezliğini korumak, her toplumsal aşağılığın suçunu ya “bireysel iradeye” ya da en fazla, kolektif "bir sosyal sınıfın sorumluluğuna" atan sözde ’güncelleyicileri’ en tekinsiz ve şapşal burjuva önyargılarıyla ilişkilendirmek için gereken tek şeydir. Zira, sermayenin "kişileştirilmesi" ister burada ve orada sona erecek olanın bireysel kapitalist ister kapitalist sınıf olsun, sermayenin kendisi bir "toplumsal mekanizma" olarak karşımıza çıkarak "üretim sürecinin ezici bir doğa yasası" olarak bizimle yüzleşmeye devam edecekti.

15. Mevcut ekonominin “tanımını” tamamlayan ama aynı zamanda her sayfada devrim hayaletini “uyandıran” Kapital’in müthiş sonuç bölümü, bölüm 51, cilt III’tendir. Aşağıdaki bölüm 52 bir sayfadan biraz daha uzun ve yorgun Engels’in son, tamamlanmamış satırının altına parantez içinde yazdığı bölümdür: "Burada el yazması kopuyor".
     Başlık: "Sınıflar". Biz pratiğin tersine çevrilmesinin eşiğindeyiz ve bireysel iradeyi dışladıktan sonra, devrimin failini keşfetmeye devam ediyoruz.
     Birincisi ve en önemlisi, bölüm şöyle diyor: Kapitalist toplum için yasaları söz konusu üç sınıfı saf haliyle belirledik, ancak bu İngiltere’de bile mevcut değil (ve 1953’te ne orada ne de başka bir yerde yok ve Newton Yasasının kozmosu indirgediği kütleye sahip iki maddi nokta gibi, bu da asla var olmayacaktır).
     "Ama cevaplanması gereken soru şudur: Sınıfı oluşturan nedir?". "İlk bakışta – gelirlerin kimliği ve gelir kaynakları". Ancak, bu açıdan bakıldığında, doktorlar ve memurlar da iki ayrı sosyal gruba ait oldukları için iki sınıf oluşturacaklardır. Bu grupların her birinin üyeleri gelirlerini bir ve aynı kaynaktan almaktadır. Aynı şey, sosyal emeğin bölüşümünün emekçileri olduğu kadar kapitalistleri ve toprak ağalarını da – ikincisi, örneğin üzüm bağları, çiftlik sahipleri, orman sahipleri, maden sahipleri, dalyan sahipleri, vb.)... ”.
     Düşünce ve cümle burada kırılıyor... Ama bu yeterli.

16. Sadece bir satır için telif hakkı talep etmeden, (keyfi ve bireysel bir olay olarak kabul edeceği ve bu tür durumlarda gençliğinde yüksek lisans tezini adadığı Epicurus’tan alıntı yapmaya alışmış olan) Karl Marx’ın ölümüyle kesintiye uğrayan bölümü tamamlayabiliriz. Engels’in aktardığı gibi: "Zorunluluktan kaynaklanan her olay kendi içinde kendi tesellisini taşır". Pişman olmak anlamsız.
     Sınıfı tanımlayan "ilk bakışta" göründüğü şekliyle gelir değildir.
     Sendikalizm, işçicilik, emekçilik, korporatizm, Mazzinizm ve Hıristiyan sosyalizmi tek bir darbeyle temellerinden bir kez daha devrilir; tüm eski sürümler ve daha gelecek olanlar dahil.
     Ancak fethimiz, ruhun ve bireyin, liberal toplumun ve anayasal Devletin ideologlarına, gönülsüz bir şekilde, farklı mesleklerin ve zanaatlerin göz ardı edilemeyecek kolektif çıkarlara sahip olduğunu kabul ettirmenin çok ötesine geçti. Her şeyden çok bizim ilk zaferimiz, "sosyal sorun" ile ilgili olarak, bu kadar küçültülmüş bir biçimde bile, burnunu havaya sokmanın ve gözlerini ona kapatmanın yararsız olduğunu tespit etmekten geçiyor. Modern dünyaya yine nüfuz ederdik; ancak, kılcal bir şekilde onun içinden yaymak bir şeydir, onu paramparça etmek bambaşka bir şey.
     Sınıfları parasal gelir kaynağına göre “nitel” bir şekilde tanımlamak istatistiksel olarak değersizdir. Bunları “kazanç piramidine” göre nicel bir şekilde seçmek daha da aptalca. Yüzyıllar boyunca bu gündeme geldi: hatta Roma’daki Devlet nüfus sayımı tamamen gelir ölçekleriyle ilgili. Yüzyıllar boyunca basit aritmetik işlemler, yoksulluk filozoflarına piramidi daha seviyeli bir prizmaya indirmenin, ancak aynı temelde, bir yoksullar toplumu yaratacağını göstermiştir.
     Niteliksel ve niceliksel olarak bu sayısız zorluktan bir çıkış yolu var mı? Kıdemli bir devlet memuruna zamana göre bir maaş ödenir: Mesela bir Devlet tuz fabrikasında çalışan ücretli bir işçi gibi; ancak ilkinin geliri, kar yoluyla geçinen birçok tüccar ve sanayi kapitalistinden daha yüksektir; işçinin maaşı yalnızca birçok küçük köylünün gelirinden değil, aynı zamanda kirayla yaşayan birçok küçük toprak ağasınınkinden de daha yüksektir...
     Bir sınıf, gelir tablolarıyla değil, yeni bir genel üretim biçiminin üstesinden geldiği, alaşağı ettiği ve daha sonra eskisinin yerini aldığı devasa mücadele içindeki tarihsel konumuyla tanımlanır.
     Toplumu, soyut anlamda anlaşılan bireylerinin toplamından oluştuğunu düşünmek aptalca, ama sınıfı basitçe ekonomik birimler olarak anlaşılan bireylerden oluşmuş olarak görmek daha az aptalca değil. "Birey", "sınıf" ve "toplum" saf, idealist kategoriler değildir. Zaman ve mekan içinde sürekli değiştikleri için genel bir sürecin ürünüdürler ve üzerlerinde hükmeden yasalar Marksist yaklaşımın güçlü yöntemleri uygulanarak çözümlenmiştir.
     Somut sosyal mekanizma, bireyleri, sınıfları ve toplumları herhangi bir düzeyde "onlara danışmadan" hareket ettirir ve şekillendirir.
     Bir sınıf, tarihsel görevi ve izlediği yolla tanımlanır ve sınıfımız, ancak yoğun bir çabadan sonra ulaşılabilecek çetin bir diyalektik varış noktası aracılığıyla, sınıfın kendisinin aslında istatistiksel bir biçimde varlığını sona erdirmesi gerektiği şeklindeki talebi ile tanımlanır. Bu nicel ve nitel anlamda; özellikle kendisi ile ilgili bir taleptir (zira düşman sınıflar için bu süreç çoktan başlamıştır ve onların ortadan kalkmasını savunmakla çok az ilgisi vardır veya hiç ilgisi yoktur).
     Bugün, sınıf bir bütün olarak karşımızda sürekli bir akış halinde görünüyor: bugünlerde Stalin için, Rusya gibi kapitalist bir devlet için, Turati’den, Bissolati, Longuet ve Millerand’dan çok daha anti-Marksist olan bir mevcut ve müstakbel milletvekili çetesi için olduğu gibi.

17. Bu nedenle geriye kalan tek şey, sınıfı tanımlayan, sınıf için mücadele eden ve zamanı geldiğinde sınıfı yöneten, hükümetin ve sınıfların olmayacağı bir zamana hazırlanan mevcut organ olarak partidir. Bu, partinin belirli şahıslara ait olmaması, lider kültüne boyun eğmemesi; gerekirse körü körüne inançla, değişmez teorisini ve katı organizasyonunu savunmakta ısrar ettiği; ve sekter önyargılardan yola çıkmadığı, ancak tipik biçimine (sıfır yılında İsrail ve 1900 yılında Avrupa gibi) dönüşen bir toplumda şiarı bizimle olmayanlar bize karşıdır olması koşuluyla böyledir.

 

 

 

 

 


Teori ve eylem

1. Devrimci enerjinin tüm zamanların en düşük seviyesinde olduğu mevcut durum göz önüne alındığında, partinin pratik görevi, mücadelenin tarihsel seyrini bütünüyle incelemektir ve bunu edebi veya entelektüel tipte bir faaliyet olarak tanımlamak ve kitle eyleminin ortasına dalmakla kıyaslamak hatalı olacaktır.

2. Stalinistlerin mevcut politikasının tamamen sınıf ve devrim karşıtı olduğuna dair eleştirel yargımızı kabul edenler ve 3. Enternasyonal’in iflasını 1914’teki 2. Enternasyonal’in iflasından daha kötü olduğunu düşünenler, iki görüş arasında seçim yapmalıdır: Lenin’le, Bolşeviklerle ve Komintern’in kurucu platformuyla ve Ekim’in galipleriyle paylaştığımız bir şeyden mi vazgeçmemiz gerek? Hayır diyoruz; O zamandan beri yalnızca Sol’un savaşmak zorunda kaldığı şeyden vazgeçilmesi gerekirken, daha sonra Ruslar tarafından ihanete uğrayan her şey hala geçerli.

3. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batı’daki devrimci hareketin yalpalamasının neden olduğu ciddi şekilde yanlış manevra, yasal, demokratik ve emekçi araçları kullanarak ayaklanma ve diktatörlük aşamasını zorla hızlandırmaya yönelik çeşitli girişimler olarak özetlenebilir. 2. Enternasyonal’in toplumsal hainleriyle temas noktasında, esas olarak işçi sınıfının sözde kalbinde işlenen bu hata, ulusal ve küresel kapitalist güçlerle yeni bir siyasi ve sosyal sınıf işbirliği biçimine, dolayısıyla yeni bir oportünizm ve yeni bir ihanet biçimine dönüşmeye mecburdu.

4. Kökleri yerleşik bir teori ve örgütlenmeye sıkı sıkıya bağlı olan enternasyonal Parti’nin etkisini genişletmesi gerektiği düşünüldüğü için, düşmanlar ve hainlerin etki kazanmasına olanak verildi. Sonuçta hem umulan çoğunluğa ulaşılamadı hem de günün partisini niteleyen yoğun tarihsel çekirdek yitirildi. Buradan çıkan ders, bir daha asla böyle bir manevra veya yöntem kullanmamaktır. Kolay iş değil.

5. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda 1946’daki durumun 1918’deki kadar verimli olmasını beklemek boşunaydı. Bunun nedeni karşı devrimci yozlaşmanın daha şiddetli olması, savaş zamanı askeri, siyasi ve partizan blokların dışında var olan güçlü çekirdeklerin eksikliği, ve işgalci güçlerin mağlup ülkelere polislik etmek için benimsediği farklı politikalardı. 1946’daki durum, Komünist Lig’in ve Birinci Enternasyonal’in 1849 ve 1871’deki büyük yenilgilerinden sonra olduğu gibi açıkça elverişsizdi.

6. Kitlelerin devrimci bir saldırıya uygun bir örgütlenme faaliyetine ani bir dönüşü dolayısıyla düşünülemez olduğundan, yakın gelecekte beklenebilecek en iyi sonuç, gerçek proleter ve komünist hedeflerin ve taleplerin yeniden ifade edilmesi ve beklenmedik faktörlerden yararlanma bahanesiyle bir durumdan diğerine değişen her taktiksel doğaçlamanın yenilgiden başka bir şey olmadığı dersinin yeniden onaylanmasıdır.

7. Jestlerini uyarlayan ve günün anlık gerçeklerine hareket eden aptal aktualizm-aktivizm, gerçek bir parti varoluşçuluğu, üyeleri, ama özellikle liderleri, "yeni yollar" arama ve keşfetme girişimlerinden men ederek geçmişi geleceğe bağlayan ve partinin ana çizgilerini belirleyen sağlam bir köprünün yeniden inşasıyla değiştirilmelidir.

8. Bu kötü alışkanlık, özellikle 1914‑18’de Lenin için olduğu gibi bugün de gerekli olan doktrinsel çalışmaya ve teorinin restorasyonuna iftira attığında veya ihmal ettiğinde, yalnızca eylem ve mücadelenin önemli olduğunu varsayar ve Marksist diyalektiği ve determinizmi yok eder ve muazzam tarihsel araştırmanın üzerine inşa edildiği ender anlara ve hayati noktaların yerine rezil bir voluntarizm koyar, ve ardından kendisini statükoya ve onun acınası anlık perspektiflerine en kötü ve en gaddar yollarla uyarlar.

9. "Tecrübeli sınıf savaşçılarımızın" tüm bu metodolojisi, kolayca yeni, orijinal bir siyasi uygulama biçimine değil, daha ziyade eski anti-Marksist konumların kötü bir kopyasına indirgenebilir. Tarihi kavrayış biçimi Croce misali idealisttir, çünkü tarihsel olayın bilimsel yasalarla tahmin edilemez olduğuna ve insan toplumunun gelecekteki gidişatının herhangi bir öngörüsüne veya kurallarına isyan etmenin "her zaman doğru" olduğuna inanır.

10. Bu nedenle birinci öncelik, klasik parti metinlerimizle desteklenen, bütünleşmiş Marksist Tarih, tarihsel süreç, şimdiye kadar meydana gelen geçmiş devrimler ve modern proletaryanın kapitalizmi yıkıp yeni toplumsal biçimler kurması vizyonunu yeniden sunmaktır. Kilit iddialar ve talepler, bir asırdan fazla bir süre önce ilk ortaya çıktıkları gibi, orijinal genişliklerinde ve ihtişamlarında ve değiştirildikleri banal formülleri ortadan kaldıracak şekilde yeniden sunulmalıdır. Sadece Stalinist bataklıkta olanlar tarafından değil, aynı zamanda başka pek çokları tarafından da bu talepler terk edilmiştir, komünizm ise demagojik başarı elde etmeye meyilli küçük burjuva, halk talepleri olarak yutturulmaya çalışılmaktadır.

11. Böyle bir girişim uzun ve zordur ve yıllar gerektirir; Öte yandan, küresel durumdaki güç dengesinin tersine çevrilmesi onlarca yıl alacak. Bu nedenle, her aptal ve sahte devrimci kısa vadeli macera arayışı, tarihteki birçok örneğin gösterdiği gibi devrimci pozisyonda nasıl sağlam duracağını bilmeyen ve kısa vadeli başarının çıkmaz sokakları için büyük yolu terk edenlerin bir özelliği olduğu için reddedilmelidir.

 

 

 

 

 


Anlık devrimci program

1. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleşen devasa toparlanma, dünya çapında etki sahibi oldu ve İtalya’da 1921’de güçlü bir partinin kurulmasına yol açtı. En acil önermenin siyasi iktidarı ele geçirmek olduğu ve proletaryanın bunu yasal yollarla değil, yalnızca silahlı hareketle yapabileceği, kendi ülkesinin askeri yenilgisinin bu amaçta en iyi fırsatı teşkil ettiği ve zaferi takip edecek siyasi biçimin proletarya diktatörlüğü olduğu netleşti. Sosyal ve ekonomik dönüşüm daha sonra gerçekleşir ve ön koşulu diktatörlüktür.

2. Komünist Manifesto, tam komünizme giden yolun çok uzun olduğunu göz önünde bulundurarak, atılacak "despotça" toplumsal adımların proletaryanın iktidarı aldığı ülkedeki üretici güçlerin gelişme düzeyine ve bu zaferin diğer ülkelere yayılma hızına göre farklılık göstereceğini açıkladı. O zaman, 1848’de en gelişmiş Avrupa ülkeleri için uygun adımları belirtti ve bunların sosyalist programın tamamı değil, geçici, acil, değişken ve özü itibariyle " çelişkili ” olduğunu vurguladı.

3. Daha sonra (ve bu, bazılarını tarihsel kanıtlar temelinde sürekli olarak yeniden detaylandırılacak daha esnek bir teoriyi desteklemeye yönlendiren unsurlardan biridir), başlangıçta devrimci proletaryanın sorumluluğu olarak görülen önlemlerin çoğu, şu veya bu ülkede burjuvazinin kendisi tarafından gerçekleştirildi, örneğin: ücretsiz kamu eğitimi, Devlet bankası vb.
     Ancak bu, hiç kimseye, kapitalist üretim tarzından sosyalist üretim tarzına geçişle ilgili kesin yasaların ve tahminlerin tüm ekonomik, sosyal ve politik biçimleriyle değiştiğine inanma hakkı vermedi. Yalnızca anlık devrim sonrası dönemin – sosyalizme geçiş ekonomisi, ardından sosyalizmin alt aşaması ve en sonunda sosyalizmin nihai, üst aşaması, veya tam komünizm – farklı ve biraz daha pürüzsüz olacağını gösterdi.

4. Klasik oportünizm, insanların, proletaryanın baskısına tepki olarak veya hatta yasal olarak fethedildikten sonra burjuva demokratik Devlet tarafından en yüksekten en düşüğe tüm bu adımların uygulanabileceğine inandırılmasından ibaretti. Fakat bu adımlar kapitalist üretim tarzıyla uyumlu olsaydı kapitalizmin devam etmesi ve çöküşünün ertelenmesi için benimsenirdi ve uyumsuz olsaydı, Devlet bunları asla kabul etmezdi.

5. Parlamenter anayasa çerçevesinde bir halkçı ve ilerici demokrasi formülünü izleyen günümüz oportünizminin farklı, daha kötü bir tarihsel görevi vardır. Sadece proletaryayı, bazı adımların sınıflar arası ve çok partili bir devlete emanet edilebileceği konusunda aldatmakla kalmaz (yani, dünün sosyal demokratları söz konusu olduğunda, diktatörlüğü terk eder), aynı zamanda proleter iktidarın 1848 ve Manifesto’dan beri bağlı olduğu adımlara doğrudan karşı olan “halkçı ve ilerici” toplumsal önlemler için savaşmak üzere kitleleri örgütler.

6. Hiçbir şey, böylesi bir karmaşının rezaletini, gelecekte, Batı kapitalizminin bir ülkesinde iktidarı ele geçirmek için gerçek bir olasılık varken hazırlanacak ve (yüzyıl sonra) Manifesto’daki listenin en karakteristik adımlarını dahil ederek yerine geçen bir adımlar listesinden daha iyi aydınlatamaz.

7. İşte bu tür taleplerin bir listesi:
     - Sermayenin yok edilmesi, yani toplam üretimin çok daha küçük bir kısmının araçsal ve tüketilemez mallara tahsis edilmesi.
     - Ücretler, piyasalar ve para hayatta kaldığı sürece, daha az çalışma süresi için daha yüksek ücretler ödeyebilmek için üretim maliyetlerini artırmak.
     - İşsizliği ve anti-sosyal faaliyetleri emerek, çalışma gününün şu anda çalışılan saatlerin en az yarısına kadar önemli ölçüde azaltılması.
     - En gerekli alanlara odaklanan daha düşük üretim planıyla üretim hacminde azalma; Tehlikeli ve gereksiz malların tanıtımına karşı hareket etmek için tüketimin otoriter kontrolü ve gerici bir psikolojiyi yaymaya adanmış faaliyetlerin zorla kaldırılması.
     - Yeni tüketim planına doğru hareket etmek için personelin değil, emek nesnelerinin (üretken faaliyetler) zorla aktarılmasıyla iş ve şirket sınırlarının hızla yıkılması
     - İşçi olmayanlar için başlangıç asgari düzeyine kadar sosyal hükmü ikame etmek üzere ticari türden refahın hızla kaldırılması.
     - Kırsal kesimde nüfusun eşit dağılımını sağlamak amacıyla, büyük ve küçük şehirlerin çevresinde ev ve işyerlerinin inşasının durdurulması. Trafik sıkışıklığı, hacmi ve hızında azalma ve gereksiz olduğunda yasaklanması.
     - Mesleki uzmanlaşmaya ve sosyal işbölümüne karşı, kariyerlerin ve niteliklerin kaldırılması yoluyla kararlı mücadele.
     - Okulları, basını, tüm aktarım araçlarını, enformasyonu ve boş zaman ve eğlence ağını Komünist Devletin yetkisi altına sokmak için açık, acil siyasi önlemler.

8. Stalinistlerin ve benzerlerinin ve onların Batı’daki partilerinin bugün sadece "kurumsal" veya siyasi-yasal taleplerinde değil, aynı zamanda "yapısal" veya ekonomik-sosyal taleplerinde de bunun tam tersini istemeleri şaşırtıcı değildir. Bu, onların eylemlerinin, Rus Devleti’ni ve ona bağlı olanları yöneten, sosyal dönüşümün görevinin kapitalizm öncesi dönemden tam kapitalizme geçişi tüm yüküyle etkilemek olduğu partinin eylemleriyle, hepsi burjuva zirvesine yönelik olan ekonomik, sosyal, politik ve ideolojik taleplerine paralel ilerlemesini mümkün kılar ve sadece feodal ve orta çağdaki en düşük noktayı görünce dehşete düşer. Batı’daki bu pis dönekler daha da iğrenilesiler zira Asya’nın kargaşa içindeki bazı bölgelerinde bugün hala fiziksel ve gerçek olan tehlike, muzaffer sermaye iktidarı altındaki Atlantik’in sivil, liberal ve ulusal-üniter topuklar altındaki proleterleri için herkesin görebileceği üzere mevcut değil.

 

 

 

 

 


Çoklu devrimler

1. Parti taktiklerine eklektik bir yaklaşımdan kaçınmanın yanı sıra, Komünist Solun pozisyonu, tüm mücadeleyi sonsuza kadar her yerde tekrarlanan hareket eden iki geleneksel sınıf düalizmine indirgeyenlerin kaba basitleştirilmesinden açıkça farklılaştırılmalıdır. Modern proleter hareketin stratejisi, yerleşik dünyanın bölündüğü farklı coğrafi "alanlar" ve farklı zamansal döngülerle ilişkili her varsayımsal gelecek eylemi için geçerli olan kesin ve yerleşik çizgilerden oluşur.

2. Güçlerin karşılıklı etkileşiminin, sosyalist devrimin geri dönülmez gidişat teorisine yol açtığı ilk klasik alan İngiltere idi. 1688’den itibaren burjuva devrimi, feodal iktidarı bastırdı ve feodal üretim biçimlerini hızla ortadan kaldırdı, 1840’tan itibaren, üç temel sınıfın karşılıklı etkileşiminin Marksist anlayışı çıkarılabilirdi: burjuva toprak mülkiyeti; sınai, ticari ve mali sermaye; ve ilk ikisine karşı mücadele eden proletarya.

3. Batı Avrupa’da (Fransa, Almanya, İtalya, daha küçük ülkeler) feodalizme karşı burjuva mücadelesi 1789’dan 1871’e kadar sürdü; bu süreçte proletarya feodal iktidara karşı silahlı kalkışmaya giriştiğinde burjuvaziyle ittifak kurdu, fakat bu işçi partilerinin ideolojilerinin burjuva toplumunun ekonomik ve politik savunularıyla karıştırılmasını zaten reddettikleri bir ittifaktı.

4. 1866’da Amerika Birleşik Devletleri, kırsal ve kölelik yanlısı Güney’e karşı kazandığı zaferle sahte kapitalist biçimleri yok ettikten sonra, kendini Batı Avrupa’nın 1871 sonrası içinde olacağı durumda buldu. 1871’den itibaren, tüm Avrupa-Amerika bölgesindeki radikal Marksistler, her ne sebeple olursa olsun burjuva partileriyle tüm ittifakları ve koalisyonları reddettiler.

5. Üçüncü maddede olduğu gibi, 1871 öncesi durum, Rusya’da ve diğer Doğu Avrupa ülkelerinde 1917’ye kadar sürdü ve burada, Almanya 1848’den zaten aşina olduğumuz bir meydan okuma ortaya çıktı: iki devrimi kışkırtmak ve sonuç olarak kapitalist devrimin görevlerini de başarmak için mücadele etmek. Doğrudan ikinci, proleter devrime geçmenin koşulu, Batı’daki siyasi devrimdi. Rus proleter sınıfı yine de kendi başına siyasi iktidarı ele geçirmeyi ve onu birkaç yıl elinde tutmayı başarsa da, bu gerçekleşmedi.

6. Bugün Doğu Avrupa’da kapitalist üretim ve mübadele tarzının feodal tarzın yerini aldığı düşünülebilirken, Asya’da feodalizme ve hatta daha eski rejimlere karşı devrim tüm hızıyla, burjuva, küçük burjuva ve işçi sınıflarının birleşik devrimci cephesi tarafından yürütülüyor.

7. Şimdiye kadar gerçekleştirilen analiz, bu çifte devrim girişimlerinin farklı tarihsel sonuçlara sahip olduğunu fazlasıyla göstermektedir: kısmi zafer ve tam zafer, sosyo-ekonomik alanda bir zaferle birlikte ayaklanma bölgesinde yenilgi ve bunun tersi. Yarı-devrimlerin ve karşı-devrimlerin proletaryaya öğrettikleri temel öneme sahiptir. Pek çok örnekten klasik olanlar şunlardır: 1848’den sonra Almanya – burjuva ve proleterler için çifte isyan yenilgisi, kapitalist biçimin toplumsal zaferi ve burjuva gücünün kademeli olarak kurulması; 1917’den sonra Rusya – burjuvalar ve proleterler için çifte isyan zaferi (Şubat ve Ekim), sosyalist biçimin toplumsal yenilgisi, kapitalist biçimin toplumsal zaferi.

8. Rusya, en azından Avrupa kısmı, bugün, sosyal işlevi siyasi olarak bir partiye ve Batı’daki burjuva partiler ve devletlerle ittifak için mümkün olan tüm stratejileri uygulayan bir hükümete yansıtılan tamamen kapitalist bir üretim ve değişim mekanizmasına sahiptir. Rus siyasi sistemi, proletaryanın doğrudan düşmanıdır ve onunla herhangi bir ittifak kurmak mümkün değildir, ancak kapitalist üretim biçiminin zaferini meydana getirmenin devrimci bir sonuç olduğu anlaşılmaktadır.

9. Ataerkil ve feodal tipte yerelleştirilmiş tarım ekonomisinin hakim olduğu Asya ülkelerine gelince, aynı zamanda siyasi olan “dört sınıfın” mücadelesi, kısa vadede sonucu, hem bu ayaklanmaların Avrupa-Amerikan emperyalizmine vurduğu darbeler yoluyla hem de sosyalist taleplerin daha sonra etkinleştirilebileceği yeni bölgelerin oluşturulması ile ulusal ve burjuva güçlerin kurulması olsa da uluslararası komünist mücadelenin zaferinde bir faktördür.

 

 

 

 

 


Batı’da anti-kapitalist devrim

1. Küresel İkinci Emperyalist Savaş sonrası aşamasının nasıl değerlendirileceği konusunda bir kez anlaştıktan sonra, merkezi emperyalist kapitalist güçlerin iki zaferinin ardından konsolidasyonun, benzer şekilde Doğu’da pekiştirici bir İşçi Devleti’nin sosyalizmi inşa etmesiyle birlikte var olmadığını (ve olamayacağını) açıkça anladı. Kapitalizmin olgun biçimleri ile, mümkün olan birçok kırılma noktasına sahip piyasalara erişim sağlamak için hem küresel ticaret ekonomisinde hem de silahlı çatışmalarda karşılaşabilecek daha genç ve daha yeni biçimler arasındaki ilişki; Batı’da tam gelişmiş kapitalizmden sosyalist topluma geçişe dikkat çekmelidir: “katışıklı” olmayan, çoklu nitelik taşımayacak bir devrim.

2. Stalin’in "resmi" versiyonundaki Rus sosyal ekonomisi hakkındaki verilerin tarafımızca kapitalizmi klasik olarak tanımlayanlara kadar izlenmiş, bu iki tezin sosyalist veya Marksizm tarafından önceden bilinmeyen "yeni" bir form olduğu şeklindeki tezler ortadan kaldırılmıştır (ikinci tez birincisinden daha üzücüdür). Batı’daki ve özellikle de "özgür dünyada" kirli propagandanın "resmi" kaynağı olarak kabul edilen Amerika’daki ekonomi hakkındaki veriler de tamamen kapitalizmin Marksist tanımıyla – denge ve ilerleme konusundaki tüm savunulara inanan – yerli üretim krizlerinin, pazarlara karşı savaşların, devrimci çöküşün, kapitalist devletin yıkılmasının, proletarya diktatörlüğünün ve burjuva üretim biçimlerinin ortadan kaldırılmasının kaçınılmaz gidişatından çıkarılabilir.

3. Kapitalist üretim tarzı bir kez kurulduktan sonra, kendini ancak sürekli genişleyerek, riskleri, ıztırabı ve fazla çalışmayı azaltarak insanların yaşamlarını iyileştirecek türden kaynak ve sistemlerin bahşedilmesi ile değil, üretilen ve satılan meta yığınları ile ayakta tutabilir. Nüfus, ürün kitlesinden daha yavaş bir hızda büyüdüğünden, kitleleri sürekli tekrar eden bir döngüde büyük (ilgisiz) tüketicilere ve yeni üretim araçlarına dönüştürmek gerekir. Bu, kapitalizmin temel özelliğidir ve bilim ve teknolojinin sağladığı maddi mekanizmaların artan üretken gücünden ayrılamaz. Sınıfların istatistiksel bileşimi ve idari, hukuki, politik, örgütsel ve ideolojik üst-yapıların kuşkusuz etkili olan karşılıklı etkileşimi ile ilgili diğer tüm özellikler yalnızca ikincil ve yardımcıdır ve proleter devrimci doktrininin ve 1848 Manifestosundan beri değişmeyen ve sabit bir şekilde barındırılan komünist üretim tarzının temel antitezinin koşullarını değiştirmez.

4. Küresel ekonominin tamamında, kapitalizmin ve kapitalist sürecin ortaya çıkışının karakteristik göstergeleri, Marx’ın monolitik değerlendirmesinde ortaya konduğu şekliyle, tekrar tekrar ortaya çıktı ve gerçekten de yoğunlaştı: esas olarak İngiliz kapitalizminin döngülerinden türetilen yasalara göre mallar ve üretim araçları (zanaatkarlar, köylüler, küçük ve orta boy tüccarlar, sanayiciler, istifçiler) ve sermaye birikimiyle ilgili olarak şu şekilde: üretim araçlarının hem mutlak hem de göreceli olarak artan kütlesi, sürekli (ve anlamsız) eklenen ve değiştirilen; daha önce bilinmeyen devasa fabrika komplekslerinde ve üretken işletmelerde bu toplumsal güçlerin "kafaları" (pre-kapitalist bir kavram) yerine daha az "elinde" yoğunlaşma. Ulusal pazarlar oluşturulduktan sonra, küresel pazarın sınırlandırılmamış genişlemesi: dünyanın hayatta kalan son doğrudan emek-tüketim bölgelerinin ortadan kalkması.

5. Teorisyenlerimizin beklediğinden çok daha hızlı bir ritmin bir dizi doğrulaması, her şeyden önce Amerikan ekonomisine ilişkin veriler, Amerika Birleşik Devletleri üretim rakamları ve orada sürekli artan iç tüketim tarafından sağlanmaktadır. Soru şu ki, böyle bir toplum biçimi, herhangi bir rahatsızlık olmadan sonsuza kadar gelişmeye devam edebilir mi, yoksa bunun yerine ani sarsıntılar, derin krizler ve şok dalgalarının sistemi temellerinden sarsmasını beklemeli miyiz? Bu çılgın savaş sonrası dönemde her düzeyde var olan istikrarsızlık bir yana, iki büyük dünya savaşı ve tüm ekonomik sistemi etkileyen büyük bir savaş arası kriz, bu sözde müreffeh, yaşam standartlarını ve bireysel refahı eşitleme yolunda, sınıf aşırılıkları olmayan bir orta sınıftan oluşmuş ve sendikal mücadelenin ve anayasa karşıtı partilerin ortadan kalktığı toplum imajını paramparça ediyor. Günümüzde, Amerikan alt yapısının en sıradan değerlendirmesi bile, eskiden hegemonya için mücadele eden savaşan Avrupalı güçlerle karşılaştırılan eski bürokratik ve askeri olmayan federal idari Devletin ölü ve gömülü olduğunu kabul edecektir. Bu bağlamda Amerika için rakamlar, hem mutlak hem de göreceli olarak, insanlık tarihinin herhangi bir döneminde dünyanın başka herhangi bir yerini çok geride bırakmaktadır.

6. Şimdilik, çıkarımlarımızı yalnızca uluslararası sorunların kabul edilen istikrarsızlığı içinde istikrarlı olduğu kabul edilen iç ilişkilere dayandıran, böyle bir ekonominin tanımı (bir yandan eski, Amerika ile hiçbir alakası olmayan yabancı ülkelerin işlerine karışmama teorisini reddetmiş olarak), doğrudan tüm Marksist yasalara ve felaket ve devrime giden yolunda kimsenin duramayacağı kapitalist üretim tarzının tarihsel kınamasına yol açar. Amerika’nın dünyanın en büyüğü olan devasa fabrika ve tesis ağı ve her faaliyet alanının mümkün olan en üst düzeyde sanayileşmesi, “ölü emeğin” (Marx) yani sermayenin makinelerde, binalarda ve işlenmemiş ve yarı işlenmiş malzeme yığınlarında kristalleşmesinin, üretime katılan canlı insanların durmak bilmeyen faaliyeti olan "canlı emek" üzerinde gücüne ilişkin olarak diğerlerini geride bırakmış bir toplumu ortaya çıkarmaktadır. Hukuki düzeyde özgürlükle övünenler, canlıların valisi olan bu cesedin ağırlığını ve baskısını gizleyemez.

7. İşçinin, tükettiği kütlenin eşdeğer bir değer ölçüsüne indirgenmiş olduğu düşünülen gelişmiş yaşam standardı, yalnızca artan emeğin üretkenliğine ilişkin Marksist yasaları doğrulamaya hizmet eder. Belirli kilit tarihler (1848, 1914, 1929, 1932, 1952) hakkındaki istatistikler şok edicidir, ancak yine de tahmin edilen döngümüze uygundurlar. On yıl içinde ücretlerin yüzde 280 artarken, yaşam maliyeti yüzde 180 artmış olmakla övünülürse, 380 maaşlı işçinin 280 alabileceği, yani iyileşmenin yüzde 35’e düşeceği anlamına gelir. Aynı dönemde, üretkenliğin% 250 arttığı kabul edildi! Bu nedenle, üç buçuk kat fazla veren işçi yalnızca bir ve üçte birini alır: sömürü ve artı değer muazzam bir şekilde artmıştır. Bütün bunlar, artan yoksullaşma yasasının nominal veya reel ücretlerde bir azalma anlamına gelmediğini, daha çok daha fazla miktarda artı değerin gasp edildiği ve daha fazla sayıda insanın son rezervlerinin kamulaştırıldığı anlamına geldiğini fazlasıyla açık hale getirmiştir.

8. Amerika’da kapitalizmin döngüsü boyunca onlarca kez aşılan emeğin üretkenliğindeki artış, aynı emek süresiyle eskisinden onlarca kat daha fazla ürünün işlenebileceği anlamına gelir. Bir zamanlar kapitalist, sermayesini bir birim emek oranında hammaddelerden birine ilerletiyordu; şimdi on ya da yirmi hammadde için bir birim emek yetiyor. Kar marjı satılan ürünün değeriyle aynı oranda kalacaksa, karı da aynı şekilde on veya yirmi kat daha fazla olacaktır. Ancak bunun gerçekleşmesi için on veya yirmi kat daha fazla ürün miktarının alıcı bulması gerekir. Ve böylece kapitalist, daha küçük bir "kar oranı" ile yetinir ve işçilerin ücretini arttırır. Diyelim ki, üretkenlikteki her on kat artış başına gerçek değerini ikiye katlar: aynı zamanda satış fiyatı da düşer, çünkü meta on değil iki birim içerir ve kendi personeli arasında da müşteriler bulunacaktır. Burada, emeğin üretkenliğindeki artışla ve sermayenin organik bileşimi (bütüne göre değişmeyen kısım) düzeldiğinde kar oranındaki düşüş yasasıyla karşı karşıyayız. Şimdi, bu sistemin imkansızlığına dair süresiz olarak devam eden tüm çıkarımlar, düşen kar oranı yasasının doğrulanmasına bağlıdır (ki, Stalin ile Diyalog’da da görülebileceği üzere Stalin, körü körüne veya kapitalizm yanlısı bir şekilde bu yasadan vazgeçmişti).
     Komünistler, bu görüşlere karşı ve giderek daha baskıcı ve açık hale geldikleri ölçüde, şu tutumu ortaya koyarlar: Bırakın canlı emek ölü emek üzerinde egemen olsun! Verimlilikteki artışın, (gerçekte zararlı değilse) eşdeğer miktarda işe yaramaz ürünlere dönüştürülmesine izin vermeyin, bu çılgınlıktır, ama çalışma gününün uzunluğunu büyük ölçüde kısaltarak, yaşayan emek koşullarını iyileştirmeye dönüştürülsün.

9. 1850’de Engels’in halihazırda nüfusun yirmi yılda bir ikiye katlandığı ülke olarak tanımladığı Amerika, aynı zamanda üretkenliğin her on yılda bir üçe katlandığı ve dolayısıyla her yirmi yılda bir altı ile çarpıldığı (veya Stalin’in Rusya için hayal ettiği geometrik ilerleme, dokuz kat arttığı) bir ülkedir; ancak bu, "Avrupa" sosyalizminin orada uygulanabilir olmadığı anlamına gelmez, bunun yerine aşırı üretim krizine çok daha yakın ve kapitalizmin patlayıcı baskısına daha açık olduğu anlamına gelir.
     Proleterler, böylelikle lüks eşyalar satın alabilecekleri için daha fazla kullanılabilir hale getirilerek, ekonomik anlamda, birikim yapmadan, daha mükemmel "yoksullara" dönüştürülür: proleter bilançoları artık hiçbir şeye sahip olmamakla ilgili değil, ancak hiçbir şey borçlu olmadan geri dönmek için gelecekteki emeğin bir kısmını ipotek etmekle ilgilidir: dolayısıyla aslında bir tür kısmi köleliktir. Toplumsal düzeyde, tüm bu tüketim, egemen sınıfın çıkarlarına hizmet eden, ona en çok uyan alışılmış eğilimleri ve ideolojileri telkin eden, genellikle yozlaşmış ve yozlaşmış bir doğaya sahip etki ağlarına karşılık gelir. Canavarca tanıtım ve reklam makinesi, proletaryayı, artı kazançlarını, yanlış ve çoğu zaman tehlikeli yanılsamaları kapsayan tüketim malları satın almak için kullanmaya zorluyor. Sermayenin fabrikalardaki despotizminin üstüne, müreffeh Amerika’nın kişisel özgürlüğü, standartlaştırılmış ’paketlenmiş’ tüketim yoluyla sömürülen sınıf üzerinde daha fazla despotizm ve diktatörlük ekler; işçiyi boş zamanlarında meşgul etmek ve ticaretin çarklarını döndürmek için absürt ihtiyaçlar yaratarak işleyen bir diktatörlüktür bu.
     Aynı etki, yıllık maaşlara ek olarak fabrika temettülerinden küçük bir pay verilmesi ile elde edilir. İlgili istatistikler, en iyi senaryolarda bile, ek kazançların toplamının%5’i geçmediğini göstermektedir; bu, daha da sıkı çalışmaya kandırılan naif “hissedar”dan çok hızlı bir şekilde toplanır.

10. Tekrarlayan ve her zamankinden daha ciddi krizler teorisinin temeli, üretkenlikteki artış ve kar oranındaki düşüştür. Yalnızca kapitalizmin gidişatının bu karakteristik göstergeleri artık mevcut olmadığında gereksiz hale gelecektir. İkincisi kesinlikle Amerika için söylenemez ve aynı şey İtalyan sanayiinde, örneğin çelik sektöründe her işçinin şu anda olduğu gibi yılda 80 ton değil, Amerika’daki gibi 200 ton üretmesini istedikleri endüstrilerde gözlemlenebilir. Kim 80’in 5’i yerine 200’ün yüzde 4’ünü tercih etmez?
     (Marx’a göre) ürettiği her şeyi yemek zorunda kalan "soyut" Amerika’nın içsel ekonomik krizi, tüm acımasız, amansız kıvrımlarında grafiksel olarak formüle edilmiş ve temsil edilmiştir. Ortalama ekmek maliyeti etrafında salınan metalara dayalı bir model, bugün işçinin 6 dakikalık çalışma süresinin ücretiyle elde ettiği bir pound ekmeğin 1914’te 17 dakikaya ihtiyaç duyacağı sonucuna varmamıza neden oluyor. Çalışan nüfus bir bütün olarak nüfusun bir oranı olarak kesinlikle önemli ölçüde artmıştır. Öyleyse Amerikan vatandaşları 1914’te yedikleri ekmeğin üç katı, belki de 1848’dekinin on katı ekmek miktarını nasıl yutacak? Patlamadan kaçınmak için onlara kruvasan yemelerini tavsiye ediyoruz! Belli bir noktada, bir yandan bir kilo daha fazla ekmek satılmayacak, diğer yandan işçi işten atılacak ve hiçbir durumda ekmek alamayacak. Bu yüzden kara Cuma yine gelecek ve daha da kararacak.

11. Çözümlerden biri, halkları darı, pirinç ve muz ile doyurmaktır (belki Mau-Mau yanlış anlamıştır?). Bunu yapmak için kargonuzu boşaltmanızı engelleyen herkesi bombalayarak başlarsınız ve sonra darı, pirinç ve muz satıcılarını bombalarsınız. Bu emperyalizmdir. Marksist krizler ve felaketler teorisi bir eldiven gibi görünüyorsa, emperyalizm ve savaş teorileri de öyle; ve Lenin’in Emperyalizm’inin dayandığı 1915’in verileri, bugün on kat daha ölümcül olan Amerikan istatistikleri tarafından doğrulanmaktadır.
     Diğer şeylerin yanı sıra, bu istatistikler Amerika’daki yaşam standardı ile onun arkasında yatan diğer ülkeler arasında bir karşılaştırma yapıyor; önce müttefikler sonra düşmanlar. Amerikan istatistiklerine göre Amerika’da bir kilo un, bu altı dakikalık ekmek süresinin 4’ü değerindeyse, Rusya’da 27 değerinde. Rusya için rakam gerçekte daha az olsa bile, kesin olan şey, Doğu bölgesinde artan üretkenlik yasalarının, sermayenin bileşimi ve düşen oranla ilgili hala uzun bir yolu olduğu, devrimin koşullarını ve zaman çizelgesinin yanlış okunduğudur.
     İlk topçuları yerleştirip ilk V2’yi, belki de aydan fırlattıktan sonra, kesin olan şey, tüketimin çılgınca genişlemesine gerçek bir fren koymak için Amerikan sisteminin tam kalbine saldırmanız gerektiğidir ve "insanın tek başına ekmekle yaşamadığını", ancak eğer söz konusu insanın günlük ekmeğini altı dakikada üretebileceğini, o zaman iki saatten fazla çalışırsa insan değil, tam bir aptal olduğunu gösterir!

12. Amerika’da neden uzlaşmaz bir devrimci programa sahip hiçbir komünist partinin olmadığı sorusu, böylesi bir programla fazlasıyla ilgili olmasına ve tam bir çöküşün mümkün göründüğü ölçüde koşulların olgunlaşmasına rağmen, küresel sonuçları olan büyük bir tarihsel sorundur. Birinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından Marksist hareketi bölen üçüncü oportünist dalganın üç yönü vardı: Rusya’da gelişen üretim biçiminin kapitalizme indirgenmesi; Rus siyasi devletinin komünist taleplerinden vazgeçmesi ve askeri ittifaklar politikası; Batı’daki paralel partilerin burjuva ve demokratik talepler peşinde koşan siyasi ittifakları.
     Amerikan kapitalist rejimini küresel proletaryanın dostu ve kurtarıcısı olarak övmekten, sanki 1946’da olmuş gibi, onu işçi sınıfının düşmanı olarak suçlamaya ani geçiş, Amerika’daki proletaryanın devrimci hazırlığını daha da sabote etmeye ve orada gerçek bir sınıf partisinin gelişmesinin önüne engeller koymaya mahkumdu. Bu durumdan ancak şu adımları atarak çıkmak mümkün olacaktır: Rusya’da inşa edilenin sosyalizm olmadığını göstermek; Rus Devleti savaşa girerse, bunun sosyalizm için değil, emperyalist rekabet nedeniyle olacağını; ve her şeyden önce, demokratik Batı’da, halkçı veya ilerici hedeflerin yalnızca işçi sınıfını ilgilendirmemekle kalmadığını, aynı zamanda çürümüş kapitalist sistemi ayakta tutmaya hizmet ettiğini vurgulamak.

13. Tüm belirleyici nesnel koşulların karşılandığı ve ülke içinde ne tür politika değişiklikleri yapılırsa yapılsın, Batı ve Amerikan üretim biçiminin ilerleyen krizine ayak uydurması gereken bu uzun yeniden inşa çalışmasında ya da küresel düzeyde, ancak on yıllardır ertelenebilir, sözde tarih araştırmacıları tarafından tasarlanan yeni cihazların veya hizalamaların, doğru anlaşılmış ve gözlemlenmiş, tarihsel olaylarla zaten doğrulanmış orijinal Marksist kurgudan daha iyi bir açıklama sağlayabileceği serabına boyun eğmemeliyiz. İdeolojiyi, bilinci ve iradeyi şekillendiren koşullar, farklı bir sorun değildir veya olayların, çıkarların ve güçlerin şekillendiği durumlardan farklı etkilerle düzenlenen bir sorun değildir.
     Komünist parti, yaşamın temellerini üretmek için daha az çalışma süresinin harcanacağı gelecekteki durum için savaşır ve tüm gerçek gelişmeleri bir kaldıraç olarak kullanarak bu gelecek sonucuna doğru çalışır. Saatlerle ifade edildiğinde oldukça önemsiz görünen, salt maddi bir hesaplamaya indirgenen bu fetih, herkesin zarar görmesi ve köleleştirmesi gerekliliğine kıyasla, mümkün olan en büyük devasa zaferi temsil eder. Sonra yine, kapitalizm ve sınıfların bastırılmasıyla, insan türü hala doğal güçler tarafından dikte edilen ihtiyaçlara maruz kalacak ve felsefi bir mutlak olarak ’özgürlük’, yine de çılgın bir yanılgı olarak kalacaktır.
     Günümüz dünyasının dönen girdabında, nesiller boyunca bu kişisel olmayan gelecek koşullarının yol gösterici ipliğini aramak yerine, sefil kafalarının içinde yeni çareler bulmayı ve yeni formüller dikte etmeyi tercih edenler, kapitalist sistemin en lanet olası konformistlerinden ve hizmetkarlarından ve onun sonsuzluğunu vaaz edenlerden daha kötü olarak kabul edilmelidirler.