Enternasyonal Komünist Partisi

Pire/Atina Konteyner Limanında Grev


2009 yılında, Yunanistan’ın mali zorluklarından yararlanarak, borçlarını ödemek ve temerrüde düşmekten kaçınmak için, Çin devletine ait Çin Okyanusu Nakliye Şirketi (COSCO) grubu, Pire Limanı’nın (Atina) üç terminalinden ikisini (kamuya ait olan Liman Başkanlığı, Terminal I’in işletmesini ve yönetimini sağlamaya devam etti) yönetmek için hükümetten 35 yıllık bir imtiyaz aldı.

2016 yılında, Syriza hükümeti altında COSCO, tüm Pire Liman İdaresi’nin (PPA)%51’ini 280 milyon € karşılığında satın aldı ve böylece limanı devraldı; 2021’de Yeni Demokrasi hükümeti altında, PPA’nın%16’sını daha satın aldı.

Çin hükümeti böylece limanın kontrolünü 2052 yılına kadar güvence altına aldı. Pekin, daha fazla genişleme niyetinde ve yerel yetkililer inşaat gibi giderek daha istilacı olan bu projelere karşı belirli bir sabırsızlık gösterseler de, liman bölgesi içinde dört lüks otel ve dördüncü bir konteyner terminali inşa etmeyi hedefliyor.

Çin sermayesinin gelişi, limanın dikkate değer bir şekilde gelişimine yol açtı: 2009’da 700.000’den az 20 fit konteyner (TEU) işlendi; 2014’te 3,6 milyon, 2019’da 4,9 milyon ve 2020’de 5,4 milyon işlem gerçekleştirdi.

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, 2019 yılında Atina^’da Yunan başkabakan Miçotakis’i ziyaret ettiğinde, iki devlet arasındaki işbirliğini kutladılar ve projenin binlerce kişi için istihdam yaratılmasına yol açacağını ilan ettiler; Aslında, Cosco zaten 2500 işçi çalıştırıyor, ancak hem doğrudan hem de taşeron olarak her yıl 3.000 kişiyi toplamda 10.000 kişi daha işe almayı planlıyor.

Bununla birlikte, resmi kadeh kaldırmaların ardındaki acı gerçek şu ki, yeni patronlar limanın faaliyetlerini artırmak için sermaye yatırdılar, ancak işçilerin güvenliği içinse pek değil, bunun yerine sömürülerini artırmayı amaçladılar, işçiler genellikle güvencesiz çalışma şantajına maruz kaldılar veya son derece zorlu çalışma koşullarını kabul ederek taşeron çalışmak zorunda kaldılar.


Önceden bildirilen bir ölüm

25 Ekim’de Liman II’de 46 yaşındaki bir rıhtım işçisi bir köprü vincinin hareketiyle ikiye bölündü. Konteyner İşleme İşçileri Sendikası’na (ENEDEP) göre, kaza güvenlik önlemlerindeki eksiklikleri trajik bir şekilde gözler önüne sermişti. Hemen greve çağrısı yapıldı.

Ertesi gün bir genel kurul toplantısında toplanan işçiler, COSCO patronlarıyla bir toplantı talep ederek 24 saatlik yeni bir grev çağrısında bulundular. Ancak COSCO Ofislerine vardıklarında kapıları kapalı buldular. Çit onları durdurmadı. "Artık armatörlerin kârı için dökülen işçilerin kanları yeter", "hayvan değil, bir iş arkadaşımızı kaybettik" diye bağırınca, bir kapı yıkıldı ve giderek kararlılaşan liman işçileri, şirket temsilcileri tarafından içeri alınana kadar binanın önündeki avluda toplandılar. Ancak toplantı, işçilerin basit ve meşru taleplerinden fazlasını kağıda dökmekten başka bir amaca hizmet etmedi:
- personelde bir artış: mevcut şekliyle dört yerine altı liman işçisinden oluşan ekipler;
- 12 saatlik vardiyaların ve çift vardiyaların sona ermesi, yani bir günde yalnızca sekiz saatlik dinlenme ile iki tam vardiya;
- tüm belirli süreli sözleşmelerin açık uçlu sözleşmelere dönüştürülmesi;
- işçilerin kendilerinin de dahil olduğu bir işçi sağlığı ve güvenliği izleme organının oluşturulması.

Toplantının ardından grevin tam başarısını ve talepleri tam olarak yerine getirilene kadar mücadeleye devam etme kararını bir kez daha teyit eden sendika başkanı, "Mücadeleyi sürdürmek görevimiz. Baskıcı güçler grevci bir işçiye dokunursa, Körfezi’nde yüzen konteynerleri görecekler".

Yunan hükümetinin sadece birkaç hafta önce sendikalara ve grev hakkına karşı yeni bir yasa çıkardığını hatırlatmak yerinde olur (Bkz. "Yunanistan’da Sendikaların Güçsüzlüğü Karşısında İşçi Sınıfına Yönelik Yeni Bir Ciddi Saldırı Gerçekleşiyor").


Mücadelemiz tüm işçiler için

Perşembe günü, grevin dördüncü gününde, grevcilerin büyük bir motorlu yürüyüşle tüm Pire’yi geçerek, diğer kategorilerdekiler de dahil olmak üzere yüzlerce işçinin beklediği Korai Meydanı’na ulaştı. ENEDEP sendikası başkanı yine konuştu ve limandaki en temel güvenlik önlemlerinin tamamen yokolması nedeniyle yoldaşlarının ölümünün öngörülebilir olduğunu söyledi. İş ve kar paylaşımında birbirleriyle yarışan patronların, armatörlerin, işadamlarının ve siyasi otoritelerin bu cinayet karşısında nasıl birlik olup işçilerin sömürülmesi olan ortak çıkarlarını savunmak için sorumluluğu örtbas ettiklerini ifade etti.

Cumartesi günü sendika, limanda demirleyip boşaltılmayı bekleyen gemilerin mürettebatına bir mesaj gönderdi: "Grev yapan liman işçileri size sesleniyor. Altı gün önce bir yoldaşımız iş kazasında öldü. Bunun nedeni güvenlik önlemlerinin eksikliğiydi. Çalışma hakkımız, güvenlik önlemleri ve toplu sözleşme için grevdeyiz. Mücadelemizde dayanışmanız en önemli müttefikimizdir. Bizim mücadelemiz tüm emekçilerin mücadelesidir".

Sendika, şirket ve hükümet temsilcileriyle yaptığı birkaç görüşmeden sonra, 1 Kasım Pazartesi günü çalışmaya devam etme kararı aldı, ancak seferberliğini sürdürdü ve 5 Kasım Cuma ve 6 Kasım Cumartesi için 48 saatlik grev ilan etti.


COSCO anlaşmak zorunda kalıyor

Bu noktada, Perşembe akşamı, işçilerin kararlılığı ile karşı karşıya kalan COSCO, fikrini değiştirdi ve bir anlaşmaya vardı: sendikaya yazdığı bir mektupta, yükleme ve boşaltma gruplarında çalışanların 4’ten 5’e çıkarılması, çift vardiyanın kaldırılması, teknisyenler ve doktorlar, işçi temsilcileri ve bir Avrupa belgelendirme kuruluşunun katılımıyla ortak bir sağlık ve güvenlik komitesi kurulması taleplerini kabul etmeye istekli olduğunu açıkladı

COSCO’nun, sendikanın taleplerinin önemli bir bölümünü, başlangıçta tamamen reddettikten sonra kabul etmesi, sendika liderlerinin zafer çığlıkları atmasına neden oldu. Halihazırda yapılmış 48 saatlik grevden vvazgeçildi. İşçi hareketliliği, COSCO’yu ulusal iş sözleşmesine bağlı kalmaya ve geçici sözleşmeleri tam zamanlı sözleşmelere dönüştürmeye zorlamaya devam ediyor.

İlginçtir ki, bir şirket sendikasına değil, meslek sendikasına bağlı olan ve bu nedenle korporatif konumlar ifade etmeye daha yatkın bir sendikanın üyesi olan bu işçiler, bunun yerine mücadeleyi sınıfsal düzeyde örnek bir tavırla yürütmüşlerdir. "Çinlilerin kovulması" ve limanın millileştirilmesi için çağrıda bulunan aşırı sol kanat bir partininki gibi milliyetçi veya ırkçı ayartmalara kanmamışlardır.

ENEDEP sendikası başkanı, yüzlerce grevci işçinin önünde yaptığı konuşmada, patronların hepsinin işçilere karşı aynı tavrı sergilediğini ve çıkarlarını savunmak için birlik içinde olduklarını yineledi. İşçiler de aynısını yapmalı, yaşam ve çalışma koşullarını savunma mücadelelerinde her zaman azami birlik arayışı içinde, sendikalarının önderliğinin devlet ve patronlarla uzlaştırma politikasına karşı çıkmalıdır.

Bu grev, yalnızca özellikle zorlu koşullardan bıkmış işçilerin kararlılığı nedeniyle değil, aynı zamanda kapitalizm aygıtının işleyişi için stratejik bir noktada bulunmaları ve patronlar tarafından daha az maliyetli olarak değerlendirilmesi nedeniyle kısmen olumlu bir sonuç aldı. Patronlar, Noel’de limanların kapanması riskini almaktansa taleplerinin bir kısmına boyun eğdiler.

İşçiler her zaman bu koşullar altında savaşmazlar ve genellikle savaşın başarılı bir şekilde sonuçlanması için gerekli olan diğer şirketlerin ve diğer kategorilerin dayanışmasını almazlar. Bu koordinasyon, mücadelede bu birlik arayışı, konfederal birliğin görevidir. Bu nedenle, işçilerin kendilerini sınıf çıkarlarını savunmaya adamış sendikal örgütlerle donatabilmeleri çok önemlidir.

Liman işçileri bile, kapitalist üretim sistemindeki hayati rollerine rağmen, hem ulusal hem de komşu ülkelerdeki diğer limanlardaki işçilerle giderek daha fazla rekabet ediyor. Bu nedenle, bu kategori için bile, uluslararası bir sendika ağının örülmesi, onları farklı limanlar ve ülkeler arasında birleştirmek ve yalnızca şirket karları için kapitalist rekabetle bölünmelerini önlemek acil bir gerekliliktir.

Bu nedenle liman işçileri, onları sorunlarına ilişkin milli bir vizyona kilitleyen, burjuva devlet çatısı altında sömürüye karşı koruma bulabilecekleri izlenimini yayan, belki millileştirme yoluyla “mili limanları” savunduğunu iddia eden oportünizmin tuzağına da düşmemelidir. Bu, iflas etmiş bir yoldur, siyasi milliyetçiliğin önünü açan ekonomik bir milliyetçiliktir ve uluslararası işçilerin birliğinin tam tersi istikamettedir.


Dördüncü rıhtım

Ancak grevden sonra COSCCO, limanda bir kriz olduğu söylentileri yaymaya çalışarak hemen saldırıya geçti: "Ekim rakamları gösterge niteliğinde” - diyor Capital.gr web sitesi - “COSCO’ya göre, terminal II ve III geçen yıl Ekim ayında 407,2 bin konteynere göre 364,4 bin konteyner işleme aldı ve yüzde 10,5’lik bir düşüş gerçekleşti. Ancak bu düşüş altı günlük grevden kaynaklanıyor! Günde 11,000 – 12,000 işlem yapılırken bir günlük hareketsizlik bile ciddi sorunlar yaratıyor".

COSCO’nun şikayetlerinin belirli bir amacı var: Halihazırda yoğun kirlilik, gürültü, trafik vb. sorunlardan muzdarip bölge halkının protestolarını umursamadan dördüncü bir terminal inşa etme imtiyazı istemek için geri dönmeyi amaçlıyor. Patronlar için önemli olan yeni terminalin Pire’nin kapasitesini yılda 11 milyondan fazla konteyner artıracağı ve bunun getireceği karlar!