Enternasyonal Komünist Partisi

Türkiye’de Sınıf Mücadelesi Yükselişte


Neredeyse %50’lik bir enflasyon oranıyla Türkiye, kapitalist ekonomik krizden ağır bir darbe aldı. İki büyük olay, işçi sınıfının kötüleşen yaşam koşullarına tepkisinin başlangıcı oldu. İlki, önce DİSK’in asgari ücret artışı, ardından KESK’in kamu işçilerinin ücret artışı için düzenlediği “Geçinemiyoruz” mitingleriydi.

Asgari ücrete (%50) ve kamu işçisi maaşlarına (%30) yapılan görece yüksek zamlarda sol sendika konfederasyonlarının düzenlediği gösterilerin etkili olduğu düşünülebilir. İkincisi, rejim sendikalarının en büyük konfederasyonu olan Türk-İş üyesi Türk Metal, DİSK üyesi Birleşik Metal, ve İslamcı rejim sendikaları konfederasyonu Hak İş’e bağlı ve Öz Çelik İş’in metal patronlarının örgütü MESS ile yaptığı toplu sözleşme görüşmeleriydi.

Görüşmeler sırasında Türk Metal grev yapacağını açıkladı, Birleşik Metal ise somut grev planlarını ilan etti. MESS önce %12’yi, grev ilan edildikten sonra %17’yi ve sonunda %22’yi teklif etti. Toplam 150.000 metal işçisini temsil eden Türk Metal, Birlesik Metal ve Öz Çelik İş %27-30 civarında bir talepte bulundu.

Birçok metal işçisi, sendikaların talebinin yeterince yüksek olmadığını düşünüyordu. Türk Metal’in grev tarihini 2 Ocak’ta Kocaeli’nde düzenlenen ve onbinlerce işçinin katıldığı merkezi mitinginde açıklaması bekleniyordu. Bu gerçekleşmedi. Ancak Birlesik Metal, önce 14 Ocak’ta Mersin, İzmir ve Kocaeli’nde dört fabrikada greve gideceğini, ardından 18 Ocak’ta Gebze, İstanbul, Kocaeli, Bilecik ve Bursa’da altı fabrikanın daha greve başlayacağını duyurdu. Ancak sonunda, üç metal işçisi sendikası %27’lik sözleşmeyi imzaladı.

Sadece Mersin’de bulunan ve 800’ün üzerinde Birleşik Metal mensubu işçinin çalıştığı Çimsataş fabrikasında, 12 Ocak’ta toplam %62’lik bir taleple işçiler greve gitti ve fabrikayı işgal etti. 13 işçi kıdem tazminatı ödenmeden işten çıkarılırken Birleşik Metal, işten çıkarılan işçiler yeniden işe alınmadan veya işçi talepleri karşılanmadan grevi ve işgali bitirmeye çalıştı. Çimsataş grevi akıntıya karşı gibi görünse de şimdiye kadar küçük ama önemli bir grev dalgasının ilki olacaktı.

17 Ocak’ta Sivas Divrik’te 700 demir madeni işçisi üç günlük bir greve gitti. Ana akım sendika konfederasyonları dışında bir taban sendikası olan Bağımsız Maden İş temsilcilerinin grevcilerle yaptığı konuşmanın ardından şirket, işçilere çeşitli tehditlerde bulundu ve tüm işçiler madenden çıkarıldı. Ardından madenin çevresine polis ve askerler konuşlandırıldı. Yaklaşık 5 bin 250 TL maaş alan işçiler, ücretlerinde yüzde 51 zam ve haklarında iyileştirme talebinde bulundu. Asgari 8 bin TL ücret, gece vardiyasının tanımlanması, altı ayda bir zam, tatillerde izin ve ikramiye verilmesi gibi taleplerde de bulundular. Üç günlük grev, şirketin tüm talepleri yerine getirmeyi reddederken bazı tavizler vermesiyle uzlaşmayla sonuçlandı. Bununla birlikte işçiler grev yaparak durumlarını iyileştirebileceklerini ilk elden deneyimlediler ve Türkiye’de taban sendikalarının ne kadar ciddi bir tehdit olarak algılandığını da öğrendiler.

19 Ocak’ta Kocaeli’nin Gebze ilçesindeki Farplas Otomotiv fabrikasında yaklaşık 2.300 işçi, kendilerine sunulan düşük zamları protesto etmek için üretimi durdurdu. Yedi ülkede fabrikaları bulunan ve Ford, Mercedes, Renault, Volvo ve Tesla gibi şirketlere parça tedarik eden Farplas yönetimi, işçi temsilcileriyle yaptığı toplantıda ücretlerin artırılacağı ve hiçbir işçinin işten çıkarılmayacağı sözünü verdi. Ancak mücadele sırasında Birleşik Metal’e üye olan yaklaşık 150 işçi işten çıkarıldı. Buna karşılık, işçiler fabrikayı işgal etti. Sabahın erken saatlerinde düzenlenen bir polis operasyonunda 100’den fazla işçi ve sendikacı dövüldü ve gözaltına alındı. Çevre fabrikalardan işçiler dayanışma göstermek için Farplas fabrika kapılarına yürüdü. Farplas işçileri mücadelelerine devam ediyor. Farplas işçi mücadelesi, 2022 Kışının grev dalgasının, bazılarının iddia ettiği gibi sendikaları önemsiz kılmadığını gösteriyor. DİSK de KESK de sınırda duran konfederasyonlar, yani bugün rejim sendikası değiller ama Çimsataş grevi gibi bazı durumlarda rejim ile işbirliği yapmaktan çekinmiyorlar. Yine de, en militan Farplas işçilerinden bazılarının işlerini kaybetme pahasına DİSK’e katılmaları boşuna değil.

1 Şubat’ta İstanbul’un Beylikdüzü semtindeki Alpin Çorap fabrikasında çalışan 2,000 işçi, ek zam talebiyle bir fiili grev başlattı. Adidas, Decathlon, Carrefour ve H&M gibi markalara üretim yapan Alpin Çorap fabrikasında işçiler, ücret artış oranının açıklanmasının ardından üretimi durdurdu. İşçi temsilcileri ile şirket patronu arasında yapılan görüşmenin ardından şirket, 2.500 TL’lik zam taleplerini kabul etti ve işten çıkarma yapılmadı. Grev, İstanbul’daki diğer çorap fabrikalarında da mücadelelere yol açtı. Çorlu’daki Beks çorap fabrikası işçileri de greve gitti. Grevin yayıldığı Alpin ve diğer çorap fabrikaları, Türkiye’nin tekstil sektörü buzdağının sadece görünen kısmı.

İzmir’in Aliağa ilçesinde gemi sökümünde çalışan 22 ayrı firmadan 2,000 işçi, düzenli zam, tatil hakkının tanınması ve iş güvenliğinin artırılması talepleriyle Şubat ayı başında fiili greve gitti. Sendikasız işçilerin mücadelesi, giderek daha fazla işçinin ayrı ayrı işe dönmesiyle, yaklaşık iki hafta içinde hiçbir kazanım elde etmeden sona erdi. Sendikasız işçiler sendikalar olmadan mücadele edebilseler ve hatta bazıları birlik olmalarını kesinlikle gerekli kılan koşullarda birlikteliklerini koruyarak kazanmış olsalar da, fiili grevi sendikalı işçilerin mücadeleleri üzerinde bir konuma yükselterek idealize etmek büyük bir hata olur. Nitekim Aliağa gemi söküm işçilerin mücadelesi, tam da sendikal örgütlenme tecrübesi olmadan gerçekleştirilen bir grevin sınırlarını göstermesi açısından dikkat çekicidir.

Bu süreçte, çoğunlukla yukarıda bahsedilenlerden daha küçük olsalar da üzerinde durulması gereken bir dizi başka grev de gerçekleşti. Mersin Tarsus’ta Meyve Sebze Hali’nde çalışan 200’e yakın kadın işçi ücret artışı talebiyle grev yaptı. Erzincan ve Afyon’daki Kızılay içecek fabrikalarında çalışan 200’e yakın işçi, makul maaş artışı, gasp edilen özlük haklarının iade edilmesi ve sendikalarının tanınması talebiyle greve gitti. Patron Afyon’daki fabrikanın önüne askerleri çağırdı. İzmir’in Çiğli ilçesinde bulunan ve Türkiye’nin en büyük 500 sanayi kuruluşundan biri olan Polibak’ın paketleme bölümünde çalışan 80 işçi, ücret artışı talebiyle üretimi durdurdu. Mersin’de Rus devlet şirketi Rosatom tarafından inşa edilen Akkuyu Nükleer Santrali’nde çalışan 250’ye yakın inşaat işçisi, 2 aydır maaşlarını alamayınca greve gitti. İnşaat alanına askerler gönderildi ve çok sayıda işçi işten çıkarıldı. Baskılar şantiyede grev yapan işçi sayısının daha sonra 700’e yükselmesini engelleyemedi. İşçiler maaşların ödenmemesini protesto etti ve zam istedi. Ocak ayı sonunda Şırnak’ta çalışan 40 madenci, ücret artışı talebiyle greve gitti. İstanbul 3. Havalimanı’nda görev yapan 800 özel güvenlik görevlisi de iş bıraktı. Migros’un İstanbul’un Esenyurt semtindeki deposunda, ana akım sendika konfederasyonları dışında bir taban sendikası olan DGD-SEN (Depo, Liman, Rıhtım ve Deniz İşçileri Sendikası) üyesi 250 işçi, yüksek ücret için greve gittikleri için yönetim tarafından işten çıkarıldı, fakat mücadelelerini sürdürerek yeniden işe alındılar ve talepleri şirket tarafından kabul edildi.

100.000’den fazla üyesi bulunan TTB (Türk Tabipler Birliği) ile TDB (Türk Diş Hekimleri Birliği) ve KESK’e üye olan SES’in (Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası) öncülüğünde 8 Şubat’ta gerçekleştirilen grev, hükümetin sağlık çalışanlarının uzun süredir dile getirdikleri ücret ve sosyal hak taleplerini reddetme kararının bir sonucuydu. 17-18 Şubat’ta greve gideceğini açıklayan Hekim Sen adlı doktor sendikası, TTB ve TDB üyesi olan üyelerinin greve katılacağını duyurdu. Bu grev eylemi, 14 Aralık’ta çeşitli sağlık çalışanları örgütlerinin önderliğinde düzenlenen grevi takip etti ve bunu 21 Ocak’ta Hekim Şen’in düzenlediği grev izledi. Türkiye’nin sağlık sistemi, randevu almak için haftalarca, tedavi olmak için saatlerce bekleyen hastaları, sonsuz sayıda hastayı tedavi etmek zorunda kalan hemşireler ve diğer sağlık çalışanları ile karşı karşıya getiriyor. Bu durum çoğu zaman sağlık çalışanlarının, özellikle doktorların hastalara kötü davranmasalar bile onları görmezden gelmelerine ve hastaların sağlık çalışanlarına fiziksel saldırıda bulunmalarına yol açıyor. İhtiyaç duyulan şey sağlık çalışanlarıyla proleter hastaların dayanışma içinde olmalarıdır.

Türkiye genelinde yaklaşık 900,000 kişi motosikletli kurye olarak çalışıyor. Kayıtlı motosikletli kurye sayısı 200,000 kişidir. 2020 yılında 190 motosikletli kurye hayatını kaybederken, 2021 yılında ise 203 kişi iş kazası mağduru olmuştur. Motosikletli kuryelerin önemli bir kısmı “esnaf kurye” olarak istihdam edilmektedir. Bu modele göre kuryeler bireysel şirketler kurup asıl şirketle anlaşma yaparak kendi motosikletleri veya ticari araçları ile hizmet vermektedirler. 25 Ocak’ta, Türkiye’nin en büyük e-ticaret platformu olan ve 9 binden fazla kişiyi istihdam eden Trendyol’da bağımsız teslimat işçisi olarak çalışan binlerce motorsikletli kurye, şirketin sunduğu yüzde 11’lik zammı reddederek ülke genelinde greve gitti. İstanbul, İzmir, Bursa, Antalya, Samsun, Tekirdağ, Eskişehir, Muğla, Diyarbakır ve Siirt gibi şehirlerde gösteriler düzenlenirken, ülke genelinde binlerce kurye teslimat yapmayı reddetti. Yüzde 50 zam talep eden Trendyol çalışanlarının yüzde 38 zam alması, diğer kargo şirketlerinin çalışanlarını da greve sevk etti. Aras Kargo, Hepsijet, Sürat Kargo, Scotty ve Yurtiçi Kargo’da çalışan kuryeler greve çıktı ve gösteriler düzenledi. Yemeksepeti’nde çalışan binlerce kurye, 5 bin 500 TL maaş, sosyal yardım ve sendikal tanınma talebiyle günlerdir grev ve protesto eylemlerine devam ediyor. 9000 çalışanı bulunan Yemeksepeti’nde geçen yıl DİSK’e bağlı Nakliyat-İş üyesi 2,000 işçinin sendika üyeliği, istihdam kategorilerini değiştirmek suretiyle resmi belgede sahtecilik yapılarak düşürüldü. Nakliyat İş’in öncülüğünde Yemeksepeti’ne yapılan boykot çağrısı siparişlerde yüzde 70’lik düşüşe neden oldu. Genel olarak, işçiler ücretlerinde ve haklarında artış talep etmenin yanı sıra “esnaf kurye” modeline de son verilmesini talep ediyor. Nakliyat İş’in yanı sıra hem Yemeksepeti’nde hem de genel olarak sektörde Türk-İş’e bağlı TÜMTİS örgütlü bulunuyor. Hiç şüphe yok ki bu sektördeki çeşitli firmaların patronları bir sendikayı tanımak zorunda kalırlarsa TÜMTİS’i tercih edeceklerdir.

Şu anda Türkiye’de tanık olduğumuz grev dalgası küçük ama yine de işçilerin kapitalist kriz karşısında hızla bozulan koşullara duyduğu öfkeyi dile getirmesi ve dahası genişleme ve daha büyük bir grev dalgasına dönüşme potansiyeli taşıması açısından çok önemli. Eğer olaylar böyle bir yol izlerse, devam eden mücadeleler, aşağıdan birleşik bir cephede birlikte mücadele edebilecek sendikaları bir araya getirerek birleşmek durumunda kalacaktır. Proletarya, ancak bu tür mücadelelerden geçerek, sınıf kavgasının en hayati organı olan komünist partiyi yeniden keşfedecektir.