Enternasyonal Komünist Partisi

2022
Ukrayna Bütün Dünyadır
(“L’Ucraina è il mondo intero”, Il Partito Comunista, n.416, 2022)


Savaş Yalanları

Savaş her şeyden önce burjuvazinin proletaryaya karşı savaşıdır. Ukrayna’da işçi sınıfına karşı saflar çok geniştir: açık burjuva partilerinden sayısız oportünist ve Stalinist oluşumlara, anarşist ve Troçkist gruplara kadar uzanmaktadır. Sonuç itibariyle ister bilinçli ister bilinçsizce proletaryayı karşıt taraflardan birinin yanında yer almaya, efendilerinin çıkarları için kan dökmeye yönlendirmektirler.

Proletaryayı burjuva cephelerden birinin altında savaşa sürüklemek için çeşitli bahaneler kullanılmaktadır; bunlar komünistlerin ifşa etmesi ve mücadele etmesi gereken yalanlardır.


Saldırıya uğrayanları savunmak mı?

İlk yalan, mevcut savaşta bir "saldırgan" ve bir de "saldırılan" olduğudur.

Bu sorunun hiçbir anlamı yoktur. Hangi ordu diğerinin sınırlarını ilk geçerse geçsin, her kapitalist devlet hem saldırgan hem de saldırılandır. Gerçek şu ki, tüm burjuvaziler savaşa hazırlanır çünkü onları besleyen kapitalist sistem hayatta kalmak, onu boğan ekonomik krizden çıkmak için savaşa ihtiyaç duyar. Hiç kimse 1939’da Almanya ve Japonya’nın saldırgan mı yoksa saldırılan mı olduğunu söyleyemedi. Saldırıya uğrayanların mağduriyeti, cephenin her iki tarafında da sadece emperyalist savaşı meşrulaştırmaya hizmet eder.

Genel ve tarihsel bir bakış açısından, tek gerçek "saldırgan", komünist üretim tarzının taşıyıcısı, olgun ve ekonomik, sosyal, ideal, politik, askeri tüm çürümüş yapılarını şiddetle yıkarak kapitalizmin yerini almaya hazır olan uluslararası proletaryadır. Burjuvazi, her burjuvazi, haklı olarak, komünizm tarafından, işçi sınıfı tarafından ve rakip burjuvaziler tarafından, kafesteki fareler gibi, hepsi aynı acı verici durumda saldırıya uğradığını hisseder.

Ukrayna’da tüm sınıflar, Ukraynalı proleterler için ölüm ve yıkım anlamına gelen "topyekûn savunma" için Rusya’ya karşı seferber olmuş durumdalar.

Batı’da da egemen sınıfın elindeki güçlü medya saldırgan tezini popülerleştiriyor. Bu, Avrupa ve Amerika nüfusunun kötüleşen yaşam koşullarının nedeni olarak "Rusları" ve onların "diktatörünü" tanımlamakta ve böylece toplumsal hoşnutsuzluğun kaçınılmaz patlamasını burjuva düzeni yerine Rus "düşmanına" yönlendirmeye çalışma işlevine sahiptir.

Rusya ise askeri müdahalesini, 2014’ten beri Donbass’ın Rusça konuşan halklarına soykırım uyguladığı söylenen Ukrayna’daki Nazilerin suçlarına dayandırarak meşrulaştırmakta, bu da halkın kendi emperyalizmiyle dayanışmasını teşvik etme ve insanların savaşın ekonomik sonuçlarına ve gerektirdiği kan kaybına katlanmasını sağlama eğilimindedir.

Gerçekte, sözde Ukraynalı "saldırılan" ve Rus "saldırgan" ve herhangi bir savaştaki tüm burjuva devletler, ortak düşmanlarına karşı mücadelede birleşmiş ve dayanışma içindedir: proletarya.


Demokrasiyi savunmak mı?

Diğer yalan ise, Ukrayna devletinin "demokrasisi" ile Rusya Federasyonu’nun "diktatörlüğünü", "özgür dünya" ile "otokrasileri" karşı karşıya getirecek bir savaşla karşı karşıya olduğumuzdur. Ancak sürmekte olan savaşta bile, tüm emperyalist savaşlarda olduğu gibi, tüm demokratik süsleri terk eden ve diktatörce yönetim yöntemlerini ortaya çıkaran herhangi bir burjuva devlet oluşumunun gerçek içeriği ortaya çıkmaktadır.

Ukrayna bunun bir örneğidir. Avrupa’daki insan hakları ve liberal demokrasi şampiyonları, Ukrayna’nın derhal Avrupa Birliği’ne dahil edilmesini istediklerini söylüyorlar. Demokratik ve "dirençli" Ukrayna, kötü şöhretli Azov taburu gibi neo-Nazi suç gruplarını besleyip korurken, muhalefet partilerini yasadışı ilan ediyor ve düşmana hizmet etmekle suçlanan muhalifleri tutukluyor; asker kaçaklarını ve ülkeyi terk etmeye çalışanları hapsediyor ve askere alınmak üzere geri dönmeyen göçmenlere karşı bir yasa çıkarmaya hazırlanıyor; "sabotajcılara" karşı acımasız bir av yürütüyor ve onları yargılamadan cezalandırıyor; Moskova ile müzakerelerden sorumlu komisyon üyelerinden birinin yargısız infaz edilmesi bunun bir örneği; nüfusun üçte biri tarafından konuşulan Rus dilinin kullanımı yasaklanıyor; medyaya ve hatta sosyal medyaya hapis cezası altında sansür uygulanıyor ve hükümet politikasına yönelik her türlü muhalefet susturuluyor.

Bu baskıya, artan fiyatlar karşısında ve hükümetin temel ihtiyaç maddelerini güvence altına almak için müdahale etmediği, hala bir işi olanlar için çok düşük ücretlerin söz konusu olduğu, giderek daha vahim bir ekonomik durum eşlik etmektedir: Ukrayna hükümetinin müttefik ülkelerden tek talebi "silah, silah ve daha fazla silah "tır.

Dahası, mevcut Ukrayna rejiminin, birincil işlevi proletaryaya boyun eğdirmeyi sürdürmek olan iki burjuva devlet olan Moskova’nınkinden hiçbir farkı yoktur.

Elbette kırılan burjuva özgürlükleri ve ihlal edilen demokrasi için ağlamıyoruz. Burjuva devleti ister demokratik maskesini korusun ister faşist yüzünü ortaya çıkarsın, içeriği değişmeden kalır: burjuvazinin işçi sınıfı üzerindeki diktatörlüğü.


Kendi kaderini tayin hakkını savunmak mı?

Bir başka aldatmaca da "sol "dan geliyor: bir yandan "bir halkın" işgalciye karşı "direnişini" kutsarken, diğer yandan Donbass’ın "bağımsızlığı için" mücadele ediyor.

Gerçekte, hem Ukrayna hem de Donbass proletaryası için, efendilerinin Rusça ya da Ukraynaca konuşması ya da şu ya da bu ulusal kapitalist gruba bağlı olması tamamen kayıtsızdır. Tüm metalar gibi emek gücünün de vatanı yoktur. Sermayenin de öyledir. Her iki taraf da işçi sınıfını askeri üniforma içinde "son adamına kadar" savaşmasını, uzun bir savaşta kanını akıtmasını, dünya ticaretinde ortak ama rakip olmak için köle olmasını istemektedir.

Anarşist oluşumlar da Rus saldırganlığına karşı Ukrayna’daki savaşta yer alarak, İç Savaş İspanya’sında olduğu gibi tarihsel güçleri deşifre etmekten tamamen aciz olan ve her zaman bir burjuva cephesine karşı diğerini destekleyen anarşizmin oynadığı karşı-devrimci rolü daha da doğruladılar. Anarşistler hakkında Troçki’nin yargısı kesindir: burjuvazinin aşırı solu.

Aynı işlevi Dördüncü Enternasyonal’in Ukrayna direnişini destekleyen örgütleri de görmektedir. Bu başarısız Marksistler, komünistlerin büyük Rus emperyalizmine karşı Ukrayna’nın ulusal kendi kaderini tayin hakkı adına yurtsever cepheye boyun eğme görevine başvuruyorlar. Benzer argümanlar, Donbass’ta Rusça konuşanların "ulusal hakları "nı savunanlar tarafından da ileri sürülmekte, Troçkistler ve Stalinistler kendi kaderlerini tayin etme hakkını talep etmekte birleşmektedirler. Böyle bir tutum, işçi sınıfı arasında milli ideoloji zehrini ekerek onu devrimci yoldan saptırmaktan başka bir sonuç doğurmaz.

Eğer Marksizm için milli devrimler kapitalizmin daha hızlı gelişmesi ve dolayısıyla burjuvazi ile proletarya arasında tam bir karşıtlığın oluşması ve böylece proleter devrimin koşullarının olgunlaşması için belirleyici bir tarihsel faktör idiyse, şu anda kapitalizmin dünya çapında yayılması tek bir burjuva egemenlik alanı yaratmıştır ve proletarya artık herhangi bir enlemde ulus-devletlerin kurulması amacı güden herhangi bir devrimi desteklemek zorunda değildir; bunun yerine doğrudan burjuva rejimin yıkılması ve kendi diktatörlüğü için mücadele etmektedir. Bugün Donbass için iddia edildiği gibi, milli devrimlerin tamamlanması ya da devletlerin bağımsızlığının savunulması için yapılan tüm çağrılar gericidir.


Dünya pazarının bölünmesi

Ukrayna’daki savaşla ilgili yalanlar iki önemli gerçeği gizlemektedir: mevcut savaş, proletaryaya karşı birleşmiş tüm burjuvazilerin savaşında, dünya pazarını bölüşmek için en güçlü emperyalizmler arasındaki çatışmanın bir bölümüdür. Ukrayna’da devam etmekte olan savaşın gerçek boyutları ve içine oturduğu tarihsel çerçeve, bu acı çeken ülkenin sınırlarını aşmaktadır. Mevcut çatışma Ukrayna’yı değil, tüm burjuva dünyasını ilgilendirmektedir. Varsayıldığı gibi Kore modelinde bir ateşkese varılsa bile, emperyalizmler arasındaki çatışmanın şiddetlenmesiyle bu durum kısa sürede sorgulanacaktır.

"Kore dünyadır" diye yazmıştık vaktiyle, 1950’de. Bu savaş "arızi ya da yerel bir olay, bir kaza, üzücü bir vaka" olarak değerlendirilmemeliydi, aksine "paralelleri ya da meridyenleri olmayan, ancak emperyalizmin uluslararası zaman sınırları içinde tüm dünya tiyatrosunda gerçekleşen emperyalist bir çatışmanın birçoklarından biriydi ve kesinlikle en şiddetli tezahürlerindendi" (Prometeo No. 1).

Aynı değerlendirme bugün Ukrayna’daki savaş için de geçerlidir. Şimdilik orada savaşılıyor olsa da, büyük miktarda silah tedariki, sahada askeri danışmanların varlığı, paralı askerlerin kullanımına yeşil ışık yakılması, ekonomik savaş önlemleri ile savaşta konuşlandırılan tüm emperyalizmleri zaten içeriyor ve geniş kapsamlı bir çatışmanın yalnızca başlangıcını temsil ediyor. Tıpkı o zaman baş aktörlerin ne Kuzey Koreliler ne de Güney Koreliler olması gibi, bugün de Ukraynalılar, Ruslar ya da Donbass ayrılıkçıları değil, Ukrayna topraklarında Avrupa ve küresel emperyalist yapıları yeniden tanımlama mücadelesi başlatan sermayenin en üst merkezleri söz konusudur. Asıl risk, ABD, Avrupalı müttefikleri ve Rusya kapitalistleri arasındaki ve arka planda Asya’da ABD ve Çin arasındaki güç ilişkileridir. Emperyalizmin çelişkilerinin, pazarların ve etki alanlarının paylaşımı konusunda büyük güçler arasındaki çatışmaların doğrudan sonucu olan ve devletler arasındaki değişen güç ilişkilerini yansıtan bir savaşla karşı karşıyayız.

Ukrayna’da yaşanan savaş, Doğu ve Batı’daki tüm emperyalist güçlerin yeniden silahlanma yarışına girdiği, dünya çapında genel bir savaş hazırlığı ile ilişkilidir. "Silahlar tereyağından önce gelir" şeklindeki eski formül, silahlanmaya yapılan devasa yatırımlar lehine derhal çözüme kavuşturulmaktadır. Almanya silahlanmaya 100 milyar dolar harcamaya hazırlanırken, İtalya gayrısafi yurtiçi hasılasının yüzde 2’sini silahlanmaya ayırmayı taahhüt etmiş vaziyette. Bu arada, BM Gıda ve Tarım Örgütü gıda fiyatlarındaki artışın sadece Şubat-Mart döneminde yüzde 12,6 olduğunu açıkladı. Milyonlarca proleter aç kalırken, daha fazla proleteri katletmek için silahlara milyarlar harcanacak!

"Askeri konuşlanmalar ve uluslararası rejimin savunulması her yerde proletaryayı sömürüyor".

Savaş propagandası artık tüm burjuva toplumuna yayılmış durumda ve hükümet ve muhalefet partilerinden, tüm gazetelerden ve televizyon kanallarından oluşan, hepsi de yaklaşan katliam için proletaryayı seferber etmekle görevli, savaş lehine geniş bir birleşik cephe görülüyor.

Üçüncü Dünya Savaşı artık televizyondaki koltuk "generalleri" için bir tabu olmaktan çıkmış durumda. Ukrayna’da şimdiden çatışmalar yaşanırken, dünyanın geri kalanında proleterler kaçınılmaz savaşa hazırlanıyorlar.


Savaşa karşı savaş

Bu arada hükümetler ekonomik müdahale ve baskı aygıtlarını güçlendiriyor. Devam eden ekonomik savaşın sonuçlarıyla başa çıkmak için bir tür savaş ekonomisi şimdiden ortaya çıkmaya başladı, öyle ki Avrupa’da enerji tüketiminin karneye bağlanmasından ve sosyal harcamalarda kesintilerden söz ediliyor.

İşçi sınıfının kötüleşen yaşam koşullarıyla karşı karşıya kalan burjuva devleti, hükümetlerin olağanüstü hal ile karşılık verdiği Sri Lanka ve Peru’daki protestolarda görüldüğü gibi, tüm baskı aygıtlarıyla hazırlıklı olacaktır; İran’da ise artan gıda fiyatlarının neden olduğu protestolara yanıt olarak insanlar vurulmuş ve tutuklanmıştır.

Ukraynalılar gibi, tüm ülkelerin proleterleri de üçüncü büyük kıyımın kurbanları olmaya yazgılıdır. Mariupol, Kharkiv, Bucha, Kramatorsk, Severodonetsk ve emperyalist savaşta sivil halkın katledilmesi kaçınılmaz olduğu için kimin sorumlu olduğunu bulmanın pek de önemli olmadığı katliamlar ve yıkımlarla ünlenmiş diğer tüm yer isimleri; tüm dünyadaki proleterlere bir uyarı niteliğindedir. Kapitalizmin kendilerine neler ayırmak istediğini görmek isteyen proleterlerin gözlerini Ukrayna’daki sınıf kardeşlerinin kaderine çevirmeleri yeterlidir.

Kore’de olduğu gibi Ukrayna’daki savaş alanında da "bir dünya çatışmasının kızgın patlayıcı potansiyeli" yoğunlaşmıştır ve bu çatışmanın dünya çapında alacağı biçimler, daha önceki tüm yerel savaşlardan daha "trajik bir perdeye" yansıtılmaktadır. Bugün bile savaş, "çalışan kitlelerin ekonomik ve siyasi sömürüsünü, kapitalizmin kaçınılmaz tarihsel ayrıcalığı olan malların ve emek-gücünün acımasızca yok edilmesi işini" bıkkınlık noktasına getirmektedir.

Ancak kapitalizm proleterleri birbirlerini katletmeye zorluyorsa, aynı zamanda, gelişiminin mantığı gereği, onları istemeden de olsa ortak bir kaderde birleştirmektedir. Dolayısıyla emperyalizm, Ukrayna’da gördüğümüz gibi tüm şiddeti ve vahşetiyle kendini gösteren krizler ve savaşlar anlamına geliyorsa, aynı zamanda dünya proleter devriminin olanaklarını da açmaktadır.

«Atom bombası emperyalizm tarafından teknik bir savaş aracı olarak kullanılabilir ya da kullanılmayabilir. Emperyalizmin kendisine atmaktan kaçınamayacağı şey, bugün ezici gücü ne kadar büyük görünürse görünsün ve ne kadar büyük olursa olsun, işçi sınıfının uluslararası ve enternasyonalist devriminin atom bombasıdır».