Enternasyonal Komünist Partisi


İrredentizm
(L’Avanguardia, 11 Ocak 1914)

İtalyanca’da "irredento" terimi "non redento", yani "geri getirildi nin olumsuzlanması, bu durumda Anavatana geri dönülmemesi anlamına gelmektedir. İtalyan ulusal birliğinin 1866’da Üçüncü Bağımsızlık Savaşı’nda tamamlanması, sadece her zaman İtalyan olan iki şehir Trento ve Trieste’nin etrafındaki küçük bölgelerden yoksundu. Bu iki vilayetin "kurtarılması", İtalyan Devleti’nin Birinci Savaş’a katılmasını haklı göstermek için sahte bir bahane olarak ortaya atılmıştı.

"İrredentizm" başlıklı bu makale, henüz Avrupa savaşının patlak vermesinden söz edilmediği bir dönemde kaleme alındı. Makale, Verona’dan komşu Avusturya Trentino’daki proleter örgütlerle dayanışma içinde çalışan cesur Sosyalist milletvekili Todeşçini’ye karşı yürütülen saldırgan kampanya ortamında, Avusturya’ya tabi topraklarda sadece Avusturya polisine karşı değil, aynı zamanda üç renkli bayraklar ve İtalyan yanlısı duygular taşıyan yerel kapitalistlere karşı da mücadele eden İtalyan proleterleri ve sosyalistleri mahkum etmek gibi vahim bir hataya tepki gösteriyor.

Arifesinde ve esnasında gerçekleşen ciddi tartışmalardan önce savaşın gidişatı, anavatan fetişinin eleştirisi ve daha sonra kendini ezici bir şekilde gösteren tehlikenin kınanması, milli birlik ve uzlaşma bu makalede tam olarak öngörülmektedir.

* * *

Yoldaş Todeşçini’ye karşı yapılan korkak ve aşağılık milliyetçi kampanyayla uğraşmaya deymez. Ama bu olay çok önemli olan Avustrya’nın İtalyan eyaletlerinde ve genel olarak irredentas bölgelerindeki sosyalist akım konusunu yeniden güncel yaptı. Yoldaş A. Storçi Avanti!’deki açık bir yazıda Sosyalist Parti’nin bu olayla ilgili düşüncelerini ifade etmesi ve bu sefer hangi alçak metodlar kullanıldığını gördüğümüz yerel milliyetçiler ve monarşist burjuva tarafından devamlı zayıflatılan sosyalistlerin Venezia Guila’da yaptıklarına destek olması gerektiğini göstermiştir.

Storçi çok yerinde bir şekilde bazı yoldaşların konuyla ilgili görüşlerinde gerilediğinden şikayet ediyor ve bu bölgelerdeki sosyalist hareketin ulusal bağımsızlık ve "İtalyanlık" mücadelesine zarar verecek şekilde başarılı olduğunu iddia eden irredentistlerin yurtsever suçlamaları karşısında biraz tereddüt gösteriyor.

Modern toplumun vazgeçilmezi ve modern kuruluşlara temel olan prensipleri, fikirleri ve inançları mutlak ve yıkıcı şekilde inkar eden bütün konularda olduğu gibi bu gerçekten bizim de propagandamızın zayıf bir noktasıdır. Anavatanın düşmanı, İtalya karşıtı, olma suçlamaları en kesin sosyalistleri bile korkutuyor ve çoğu vatansever saçma ve abartılı ifadelere baş vurduğunda geri tepiyor.

Burjuvazi, omurgasız entelektüelliği içinde, bu ulusal duygusallık biçimlerine her zamankinden daha fazla bağlı olduğunu göstermektedir. Bugünün iyi burjuvansının samimi dokulari ebedi Baba’ya ve dine karşı küfürlere dayanabilirler, hatta kutsal özel mülk prensipinin sarsılması veya Kral hazretlerine zarar verme düşünceleri karşısında biraz bile titremeyebilirler ama vatanseverliğin mihraplarının umursamadan sarsılması karşısında şaşkına dönüyorlar ve fırtınaya yakalanmış teller gibi titriyorlar.

Anavatanın (büyük A ile) büyüklüğü, genişlemesi, geleceği herkes tarafından kabul edilen tek dogma, herkesin boyun eğdiği ilke olmalı ve – insansı iki ayaklıların ağzında dolaşan en embesil ifadeye göre – tüm görüşlerin ve tüm partilerin üzerinde yer almalıdır. Böyle bir kutsallığın sunağı birazcık bile çizildiğinde, kutsal öfke ateşi burjuvazinin ruhunu tutuşturur; kendilerini – biraz daha kaba bir ifadeyle – kıçlarından damgalanmış hissederler.

Öte yandan sosyalistler, tartışmalarının tüm dogmalardan arınmış bir şekilde gerçekleştiğini ve mevcut dünyaya ilişkin olumsuzlayıcı ve ikonoklastik fikirlerinin hiçbir kısıtlamaya tahammül etmediğini ve hiçbir sınırı gözetmeyi taahhüt etmediğini yüksek sesle ilan etmelidir.Öte yandan, bu her zaman yapılmaz ve burjuva kurumlarının sosyalist eleştirisi genellikle "dolaylı" olur ve çelişkilerini ve kısmi eksikliklerini gerçekten ortaya koyduğu, ancak özüne tam olarak saldırmadığı günümüz toplumunun beslediği kutsal ve dokunulmaz fikirlerin arka planında öne çıkar.Dolayısıyla Parlamento’da, proleter "sınıf" adına ve onun çıkarları için konuşma ve hareket etme yetkisine sahip olan Sosyalist Parti milletvekilleri bile, bunun yerine neredeyse her zaman (eğer "üniversitenin" değilse!) "ülkenin", "ulusun" iyiliğini yankılamakta, proletaryanın çıkarları ile tüm ulusun çıkarlarının paralel olabileceğini kabul etmektedirler – temelde Giolitti’yi ve onun "yenilmiş bir ülkenin proletaryası mutlu olamaz" safsatasını tekrarlamaktadırlar.

Bu küçük tanıma eylemlerinden burjuvazi mutludur, çünkü bunlarda, tüm putları paramparça etmek ve tüm tanrıları sunaklardan indirmek için ayağa kalktığında kitlelere yayılacak olan aydınlatıcı ruh dışında başka her şeyi görmektedir.

Bu nedenle kendimizi burjuvazinin irredentist hırçınlığının dışında tutalım – hatta ona okkalı bir tokat atalım – ve sosyalistler olarak, gerçek enternasyonalistler olarak, "ulusal mücadelenin olduğu ülkelerde sınıf mücadelesi" sorununu ele alalım.

Günümüzde ulusal ve ırksal mücadelelerin de kayda değer bir öneme sahip olduğunu inkâr edebilir miyiz?

Kesinlikle hayır. Kimse bu olgulara gözlerini kapatamaz. Pek çok ülkede burjuvazi ulusal bağımsızlık mücadeleleri sonucunda oluşmuş ve bunu kazandıktan sonra tipik sanayi kapitalizmi gelişmiş, böylece proletaryanın sınıf mücadelesi ve sosyalist eğilimleri ortaya çıkmıştır.

Ancak, bu sütunlarda birkaç kez daha tartışıldığı gibi, iki olgunun bu tarihsel ardışıklığı: bağımsızlık için ulusal mücadele ve sosyalizm için proleter mücadele, ilkinde ikincisinin bir nedenini ya da nedenlerinden birini tanımak istesek bile, birinin fikir ve eğilimlerinin diğerininkilere karşıt olduğu ve sınıflar arasındaki toplumsal mücadelenin ortaya çıktığı günden itibaren ulusal fikrin egemen sınıfın devrimci propagandaya karşı bir savunma silahı haline geldiği gerçeğini ortadan kaldırmaz.

Milli devrimler, farklı ülkeler için birbirinden çok uzak tarihsel dönemlerde meydana gelmiş, çok farklı özelliklere ve aşamalara sahip olmuş ve neredeyse tüm uygar halklar için ortak evrensel bir gerçeği temsil etmemektedir (örneğin feodalizmin ve mutlak monarşilerin ortadan kalkması gibi...) çünkü birçok bölgede ulusal özerklik çeşitli tarihsel ve etnografik nedenlerle asla gerçekleştirilemez. Öte yandan, işçi hareketi ve sosyalist akımı büyük bir karakter bütünlüğüne, inkar edilemez bir amaç ortaklığına ve en belirgin uluslararasılaşma eğilimine sahiptir. İlerleyişiyle burjuva devriminin bıraktığı boşlukları doldurur ve bir arada yaşayan milliyetler arasındaki mücadelelerin önüne geçme, geniş kitlelerin özlemlerini ulusal kurtuluştan çok farklı bir yola yöneltme eğilimindedir. Bu amaç değişimini hızlandırmak bir görevdir, her ülkedeki sosyalistlerin misyonudur.

Bunun tersi olan milliyetçi propaganda, aslında burjuvazi tarafından sosyalist fikirlerin yayılmasına karşı çıkmak için kullanılır. Tanrı’nın yıldırımlarını çağıran rahibin aforoz edilmesinden sonra, burjuva toplumunun son çaresi, proletaryayı toplumsal savaştan uzaklaştırmak için ulusal sınıf dayanışmasını çağırmaktır.

Ve böylece Trieste’de, bir sınıf örgütünün var olduğu ve geliştiği, sosyalist partinin başarılı bir propaganda yürüttüğü yerde, burjuvazi ekonomik alanda kendisine zarar veren bu hareketi durdurmak için irredentizmin saptırmasına başvurmak istiyor. Bu sosyalistlere haykırıyor: Tam orada durun: "Önce" Avusturya’daki tüm İtalyanların, patronların ya da işçilerin çözmesi gereken başka bir sorun var: ulusal bağımsızlığı elde etmek; ondan sonra sınıf mücadeleniz gerçekleşebilir (ulusal bağımsızlık için çağrılan dayanışmanın emperyalist çılgınlıklar ve sömürgeci haydutluk için her zaman gerekli olacağı anlaşıldıktan sonra). Ancak sınıf mücadelesi, ulusal özlemler açısından o kadar ileri bir tarihsel aşamadır ki, bu davete boyun eğmek geri dönmek ve devrimci değil gerici bir iş yapmak anlamına gelecektir.

Bu gülünç burjuva irredentizmi, bizim dünya varsayımımız olan işçilerin kurtuluşu ile kıyaslandığında nedir ki? Toplumun dışladığı işçi için, kanının Isonzo’yu bölen ve darağcını birleştiren (!) şu ya da bu hanedanın armasının himayesi altında emilmesinin ne önemi var? Bu, ey burjuva cahilleri, ucuz faydacı propaganda değil. Bizi kişisel ekonomik refah için ideal özlemleri ertelemeye çağırmıyor. Her işçinin, kendi refahını ve hayatını kurtaracak ortak bir dava uğruna hayatını riske atacak kadar kutsal bir "idealizmle" dolu olmasını dilerdik. Ancak, tok karnınız ve parlak gözlerinizle "daha büyük bir İtalya" dilediğinizde, yüreğinizin duygusallığına çarpan ağırlıktan çok daha fazlasını omuzlarınızdan silkeleyip atmak için çalışmaktan yumuşamış olmanız gerekir.

Giornale d’Italia’nın yaptığı gibi, Istria Sosyalist Partisi’nin çok küçük bir İtalyanlık duygusuyla hareket ettiğini söylemek, bir suçlama yapmak değil, saçmalamaktır. Sosyalistler "İtalyanlığı ya da Avusturyalılığı" neden önemsesin ki? Ve eğer oradaki yoldaşlarımızın hala böyle bir kaygıları varsa, onları bir kenara bırakmaya çağırıyor ve şunu söylüyoruz: Sosyalizm için ileri!